Otuz sene evvel... Nasıl, otuz sene mi? Otuz sene ha? İmkanı yok; inanmıyorum; fakat hesaplıyorum, tamam değil, fazla bile çıkıyor. Bu durum, cepteki parayı harcadıktan sonra duyulan şaşkınlığa benziyor: Elde, avuçta bir şey kalmamış; oysa hesaba bakınca sahi, diyorsunuz, şuraya bu kadar, buraya şu kadar vermiştim; yanlışlık yok! yanlışlık yok ama, yürekte bir üzüntü, hoşnutsuzluk var. İşte, şimdi, aynen o durmdayım, kendimden hiç memnun değilim. Daha akıllıca, hesaplıca sarfedemez miydim? diye düşünüyorum, boşalan cüzdanımı evirip çeviriyorum, süngüsü düşük bir vaziyette hayıflanıyorum.
Otuz sene evvel... Nasıl, otuz sene mi? Otuz sene ha? İmkanı yok; inanmıyorum; fakat hesaplıyorum, tamam değil, fazla bile çıkıyor. Bu durum, cepteki parayı harcadıktan sonra duyulan şaşkınlığa benziyor: Elde, avuçta bir şey kalmamış; oysa hesaba bakınca sahi, diyorsunuz, şuraya bu kadar, buraya şu kadar vermiştim; yanlışlık yok! yanlışlık yok ama, yürekte bir üzüntü, hoşnutsuzluk var. İşte, şimdi, aynen o durmdayım, kendimden hiç memnun değilim. Daha akıllıca, hesaplıca sarfedemez miydim? diye düşünüyorum, boşalan cüzdanımı evirip çeviriyorum, süngüsü düşük bir vaziyette hayıflanıyorum.