İnsanlığın tarih öncesi dönemlerden itibaren yaşamı kolaylaştıracak icatlarıyla ilgili her başarısı, dünyada yaşayan tüm toplulukların eş zamanlı başarısı değildi. Sümerler Mezopotamya’da yazıyı keşfettiklerinde yeryüzünde yaşayan diğer bölgelerin insanları ya da toplulukları bu keşiften habersizdi. Sümerlerden sonra yazıyı kullanmaya başladığını bildiğimiz ilk uygarlık Mısır oldu. Mısır’ı Hindistan ve Çin takip etti. Bu erken uygarlıkların hiçbirisi yazıyı, bir diğerinden öğrenmedi. Onların ortak olan en belirgin özelliği nehirleriydi. Nehirlerin sağladığı tarımsal koşullar, bu ülkeleri uygarlaştırmıştı. Fakat sonraki uygarlıkları ortaya çıkaran etkenler farklıydı. Kimi uygarlıklar, kültürel devamlılık bakımından diğerlerine göre daha başarılıydı. Ancak hepsi yerleşik ya da göçebe yaşam süren başka kabilelerin ya da halkların saldırılarına uğradı Saldırılar tek taraflı olmadı, hatta bu saldırıların daha çoğu uygarlaşmış devletler, imparatorluklar tarafından emperyalist amaçlarla yapıldı. Sonuçta saldırılar, savaşlar hatta göçler; yakıcı, yıkıcı ve yok edici oldu. Birçok uygarlık ortadan kaldırıldı. Bu şekilde ortadan kalkan uygarlıklardan birisi bugünkü Türkiye topraklarında kurulmuş olan Hitit İmparatorluğu idi. Kimi uygarlıklar, Girit’teki Minoslar gibi, deprem ve tsunami gibi doğal afetler nedeniyle ortadan kalktı. Barbarlık ya da göçebelik genetik ya da daimi olan bir yaşam biçimi değildi. Bu tür yaşam süren kavimler de zamanla kentli kültür yaşam koşullarını yarattı ve kimileri önceki uygarlıklar gibi uygarlığa icatlarıyla katkıda bulundu. Demir devri Anadolu uygarlıklarından birisi olan Lidyalılar bunlardan birisidir. Onların uygarlığa en büyük armağanı, icat ettikleri metal para (sikke) idi. Bir uygarlık çöküşünü yaşarken bir diğeri onun deneyim ve birikimlerinden yararlanmak suretiyle daha ileri olan bir uygarlık düzeyine ulaştı. Gelişmiş mimari, mühendislik bilgilerinin ve bilimin tedrici gelişimine bu şekilde katkıda bulunuldu. Eski Yunanlar, ilk edebi eserleri olan Homeros’un destanlarını yazmak için kullandıkları alfabeyi Fenikelilerden aldılar fakat bilimdeki başarılarında Mısır’a teşekkür borçludurlar. Persler Hindistan, Ortadoğu ve Akdeniz kültürlerini hem birbirinden koparan hem de etkileşimi sağlayan devasa büyüklükteki bir ülkenin sahipleri oldular. Hem Persler hem de Parthlar (Arsaklar), Orta Asya halklarına ve kültürlerine uzak değildiler. Orta Asya halklarının İlk Çağ’da en iyi bilinen temsilcilerinden birisi İskitler (Sakalar) idi. Çin’e yakın olan Orta Asya halklarının en iyi bilineni ise Hunlar oldu. Kuzey, Orta ve Güney Avrupa’nın İlk Çağ halkları ise daha çok Romalıların muhatapları olan Keltler ve Germenlerdi. Dinî inançlar bakımından da İlk Çağ uygarlıkları ya da halkları farklıydılar. Hindistan ve Çin’de din, Ön Asya ve Akdeniz uygarlıklarının dinlerinden çok farklı gelişti. İbraniler ve Hristiyanlar dışında hemen hepsinin ortak yanı ise çok tanrılı olmalarıydı. Tüm bunlar ve İlk Çağ tarihi ve uygarlığı kapsamında olan diğer birçok konunun ayrıntıları, buraya kadar anlatılan bakış açısıyla kaleme alınmış olan elinizdeki kitapta yer almaktadır.
İnsanlığın tarih öncesi dönemlerden itibaren yaşamı kolaylaştıracak icatlarıyla ilgili her başarısı, dünyada yaşayan tüm toplulukların eş zamanlı başarısı değildi. Sümerler Mezopotamya’da yazıyı keşfettiklerinde yeryüzünde yaşayan diğer bölgelerin insanları ya da toplulukları bu keşiften habersizdi. Sümerlerden sonra yazıyı kullanmaya başladığını bildiğimiz ilk uygarlık Mısır oldu. Mısır’ı Hindistan ve Çin takip etti. Bu erken uygarlıkların hiçbirisi yazıyı, bir diğerinden öğrenmedi. Onların ortak olan en belirgin özelliği nehirleriydi. Nehirlerin sağladığı tarımsal koşullar, bu ülkeleri uygarlaştırmıştı. Fakat sonraki uygarlıkları ortaya çıkaran etkenler farklıydı. Kimi uygarlıklar, kültürel devamlılık bakımından diğerlerine göre daha başarılıydı. Ancak hepsi yerleşik ya da göçebe yaşam süren başka kabilelerin ya da halkların saldırılarına uğradı Saldırılar tek taraflı olmadı, hatta bu saldırıların daha çoğu uygarlaşmış devletler, imparatorluklar tarafından emperyalist amaçlarla yapıldı. Sonuçta saldırılar, savaşlar hatta göçler; yakıcı, yıkıcı ve yok edici oldu. Birçok uygarlık ortadan kaldırıldı. Bu şekilde ortadan kalkan uygarlıklardan birisi bugünkü Türkiye topraklarında kurulmuş olan Hitit İmparatorluğu idi. Kimi uygarlıklar, Girit’teki Minoslar gibi, deprem ve tsunami gibi doğal afetler nedeniyle ortadan kalktı. Barbarlık ya da göçebelik genetik ya da daimi olan bir yaşam biçimi değildi. Bu tür yaşam süren kavimler de zamanla kentli kültür yaşam koşullarını yarattı ve ... tümünü göster
387 sayfa
Pegem Akademi tarafından yayınlandı