İslâm-Bizans İlişkileri

İslâmiyetin VII. yüzyıl başlarında Arap yarımadasında doğuşuyla başlayıp, 1453 yılında İstanbulun Osmanlılar tarafından fethi ve Bizans İmparatorluğunun yıkılmasına kadar, müslümanlarla Bizanslılar arasında devlet veya toplum düzeyinde gerçekleşen çok yönlü münasebetler, İslâm-Bizans ilişkileri adıyla formüle edilebilir. Yaklaşık dokuz asır gibi uzun bir dönemi kapsayan bu ilişkilere dair çalışmalara, İslâm öncesi Arap-Bizans münasebetlerinin de dahil edilmesi gerekir. Böylece karşılıklı ilişkilerin İslâmiyetten önce ve sonraki seyri ile kazandığı değişim ve gelişim daha açık bir şekilde görülmüş olur.Bizans tarihi, gerek tarihte gerçekleşen çok yönlü ilişkiler, gerekse dinî ve coğrafî sebeplerden dolayı İslâm ve Türk tarihiyle çok yakından ilgilidir. Bununla birlikte Batı dünyasında Bizans tarih, kültür ve medeniyetiyle ilgili Bizantoloji adıyla müstakil bir bilimsel çalışma alanı oluşmasına, özel araştırma merkezleri ve çeşitli üniversitelere bağlı bölümler açılarak çok sayıda yayın yapılmış ve hâlen yapılmakta olmasına rağmen Türkiyede ve İslâm dünyasında bu alandaki çalışmaların son derece az olması dikkat çekicidir. Özellikle Türkiyede, genel olarak Bizans tarihi ve bu arada dokuz asrı içine alacak şekilde İslâm-Bizans ilişkileri çalışmaları, bu konuda özveride bulunacak araştırmacıları ve maddî destek sağlayacak kurumları beklemektedir.İslâm-Bizans ilişkilerine sahne olan uzun dönem içerisinde Bizans, hemen aynı özellikleriyle varlığını koruduğu hâlde, ona komşu ve muhatap olan İslâm toplumu, Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminden sonra Emevîler, Abbâsîler, Endülüs Emevîleri, Fâtımîler, Selçuklular, Eyyûbîler, Memlükler ve son olarak Osmanlılar ile bu arada kurulan diğer devlet ve hanedanlar tarafından temsil edilmiştir. Elinizdeki kitap 1997 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne sunulan doktora tezine dayanmaktadır. Yukarıda çizilen genel tablo çerçevesinde bu eser Hz. Peygamber, Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler ile Abbâsîlerin ilk döneminde Bizansla ilişkileri konu edinmektedir. Bu dönem, İslâm tarihi açısından İslâmiyetin doğduğu, hemen hemen en geniş sınırlarına ulaştığı ve gerçekleştirilen idarî, askerî, siyasî ve ilmî faaliyetlerle en parlak devirlerinden birini yaşadığı bir zaman dilimini ifade etmektedir. Bizans tarihi açısından ise, Herakleios ve Isauria hanedanları ile Amorion hanedanının otuz yıla yakın bir kısmını, bu arada İkonoklazma hareketinin her iki devresini kapsamaktadır. Gerek kaynakların yetersizliği, gerekse devletin siyasî, dinî, ekonomik ve kültürel durumu açısından bazı araştırmacılar bu dönemi Bizansın karanlık çağı olarak nitelendirmektedirler. Araştırmada esas alınan periyodun genişliği ve toplumlararası ilişkilerin çok yönlülüğü dikkate alınarak çalışma diplomasi, din, bilim ve sanat alanlarıyla sınırlandırılmış, savaşlar ile ekonomi ve kurumlaşma alanındaki ilişkiler hariç tutulmuştur.Çalışmada İslâm tabiri, müstakil zikredildiğinde çoğu defa İslâmiyet anlamında, bunun yanında kitabın adı dahil olmak üzere özellikle daha kapsamlı görüldüğü için tercih edilen İslâm-Bizans terkibinde ise, muhtelif unsurlarıyla İslâm devletleri/toplumları veya müslümanlar manasında kullanılmıştır. Bizans terimiyle de Bizans Devleti/toplumu ve bazen de Bizans kilisesine bağlı olanlar kastedilmiştir.Üç ana bölümden oluşan çalışmanın Giriş kısmında, başvurulan kaynaklar tanıtılmış, Arap ve Bizans kaynaklarında her iki toplumun birbirleri için kullandıkları temel terimler açıklanmış ve İslâm öncesi dönemde gerçekleşen Arap-Bizans ilişkilerinin mahiyetiyle ilgili genel bir tablo çizilmeye çalışılmıştır.Birinci Bölümde diplomatik ilişkiler ele alınmıştır. Konunun daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacıyla İslâm ve Bizans diplomasisinin genel özellikleri hakkında bilgi verildikten sonra, İslâm devletleri ile Bizans İmparatorluğu arasındaki diplomatik ilişkiler, dönemler hâlinde ele alınarak incelenmiştir.İkinci Bölümde dinî ilişkiler üzerinde durulmuştur. Hz. Muhammed döneminden itibaren dinî diyalogun başlangıcına kısaca değinildikten sonra, müslümanlarla Bizanslılar arasındaki dinî tartışma ve mektuplaşmaların yanısıra yazılan bazı reddiyeler incelenmiştir. Bu sırada uzun süre birbirlerinin komşusu ve ötekisi hâline gelmiş olan iki tarafın görüşlerinin tesbiti temel amaç kabul edilerek aynen yansıtılmasına dikkat edilmiş, bazı zarûrî açıklamalar dışında üçüncü bir taraf olarak tartışmaya girmekten kaçınılmıştır. Çalışmanın diğer bölümlerinde olduğu gibi burada da tarafların bazen birbirleri hakkında kullandıkları, öteki açısından ağır ve aşırı görülebilecek ifadeler bu açıdan değerlendirilmelidir. Bölümün son kısmında Bizansta yaşanan İkonoklazma mücadelesi üzerinde durularak İslâmiyetin bu harekete tesiri konusu ele alınmıştır.Üçüncü Bölümde bilim ve sanat alanındaki ilişkilere yer verilmiştir. Bilim başlığı altında özellikle Abbâsîlerin ilk döneminde Beytül-Hikme merkezli tercüme faaliyetlerinde ve bilhassa tabiat bilimleri alanındaki çalışmalarda Bizansın doğrudan veya dolaylı rolü tesbit edilmeye çalışılmıştır. Sanat başlığı altında mimârî ve mûsıkî alanındaki karşılıklı ilişki ve etkileşim üzerinde durulmuş, iki toplum arasındaki ilişkilerin edebiyata, özellikle destan, ardından hikâye ve şiirlere nasıl yansıdığı konusuna yer verilmiştir.Bibliyografyaya daha geniş bilgi için referans verilen bazı ansiklopedi maddeleri dahil edilmemiştir. Kitabın sonuna kısa kronoloji, halife ve imparator listeleri ile iki harita eklenmiştir. Çalışmada genel olarak milâdî takvim esas alınmakla birlikte İslâm kaynaklarında hicrî takvimin kullanılmış olması dolayısıyla gerekli yerlerde hicrî karşılıkları da verilmiştir. Yer ve şahıs adlarının yazılışında yerleşmiş bazı kullanımlar dışında, isimlerin orijinalleri dikkate alınmıştır.Bu araştırmanın tamamlanmasında pek çok kurum ve ilim adamının desteği olmuştur. 1993-94 öğretim yılında İngilterede bulunduğum sırada mektuplarıma cevap veren veya bizzat görüşme isteklerimi kabul eden ve konunun problemlerini görmeme yardımcı olan Prof. Dr. Irfan Shahîd, Prof. Dr. Averil Cameron, Prof. Dr. John Haldon, Prof. Dr. Hugh Kennedy ve Dr. Andreas Kaplonye teşekkür borçluyum.Çalışmada karşılaştığım problemlerin çözümü için zaman ayıran, malzeme temininde yardımcı olan, beni teşvik eden ve kendilerine sunduğum bölümleri okuyan Prof. Dr. Semavi Eyice, Prof. Dr. Işın Demirkent, Prof. Dr. Osman Çetin, Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın, Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Prof. Dr. İsmail E. Erünsal, Prof. Dr. İsmail Yiğit, Prof. Dr. Nevra Necipoğlu, Prof. Dr. Azmi Özcan ve Doç. Dr. Ş. Tufan Buzpınara teşekkür ederim.İslâm-Bizans ilişkileri konusunu çalışmamı tavsiye eden, çalışmayı okuyarak yapıcı tenkitlerde bulunan Prof. Dr. Mustafa Faydaya, çalışmamın her safhasında bana yol gösteren ve karşılaştığım zorlukları aşmamda yardımcı olan değerli danışman hocam Prof. Dr. Hüseyin Algüle ve bana emeği geçen tüm hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.Verdiği maddî desteğin yanısıra birçok kaynak ve araştırmaya ulaşma imkânı sağlayan TDV İslâm Araştırmaları Merkezine, tüm çalışanlarına, kütüphane, dokümantasyon ve fotokopi servislerine, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi ve SOAS (School of Oriental and African Studies) kütüphanesine, sıkıntılarımı paylaşan aileme, çalışmamın çeşitli safhalarında yardımcı olan arkadaşlarım Doç. Dr. İlyas Üzüm, Doç. Dr. Ali Köse, Doç. Dr. İbrahim Hatiboğlu, Yard. Doç. Dr. Abdülhamit Birışık ve Ok. Birsel Küçüksipahioğluna teşekkürü borç bilirim. Son olarak İstanbulun fethinin 550. yıldönümünde eserin basımını gerçekleştiren Klasike özellikle teşekkür ederim.

İslâmiyetin VII. yüzyıl başlarında Arap yarımadasında doğuşuyla başlayıp, 1453 yılında İstanbulun Osmanlılar tarafından fethi ve Bizans İmparatorluğunun yıkılmasına kadar, müslümanlarla Bizanslılar arasında devlet veya toplum düzeyinde gerçekleşen çok yönlü münasebetler, İslâm-Bizans ilişkileri adıyla formüle edilebilir. Yaklaşık dokuz asır gibi uzun bir dönemi kapsayan bu ilişkilere dair çalışmalara, İslâm öncesi Arap-Bizans münasebetlerinin de dahil edilmesi gerekir. Böylece karşılıklı ilişkilerin İslâmiyetten önce ve sonraki seyri ile kazandığı değişim ve gelişim daha açık bir şekilde görülmüş olur.Bizans tarihi, gerek tarihte gerçekleşen çok yönlü ilişkiler, gerekse dinî ve coğrafî sebeplerden dolayı İslâm ve Türk tarihiyle çok yakından ilgilidir. Bununla birlikte Batı dünyasında Bizans tarih, kültür ve medeniyetiyle ilgili Bizantoloji adıyla müstakil bir bilimsel çalışma alanı oluşmasına, özel araştırma merkezleri ve çeşitli üniversitelere bağlı bölümler açılarak çok sayıda yayın yapılmış ve hâlen yapılmakta olmasına rağmen Türkiyede ve İslâm dünyasında bu alandaki çalışmaların son derece az olması dikkat çekicidir. Özellikle Türkiyede, genel olarak Bizans tarihi ve bu arada dokuz asrı içine alacak şekilde İslâm-Bizans ilişkileri çalışmaları, bu konuda özveride bulunacak araştırmacıları ve maddî destek sağlayacak kurumları beklemektedir.İslâm-Bizans ilişkilerine sahne olan uzun dönem içerisinde Bizans, hemen aynı özellikleriyle varlığını koruduğu hâlde, ona komşu ve muha... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski