Rahmân ve Rahîm olan Allah?ın adıyla.Birçok durumda güçlülerin ihlalleri sürse ve kuvvet dengeleri önemini her zamankinden daha çok korusa da uluslararası ilişkilerin hukuka dayandırıldığı günümüzde, herhangi bir uluslararası aktör, ne kadar güçlü olursa olsun girişeceği siyasî-askerî harekete meşru bir gerekçe göstermek durumundadır. Batı?da uluslararası hukukun bulunmadığı geçmiş yüzyıllarda hukuku gözetme zorunluluğu duymayan Batılı sömürgeciler bile birçok ülkeyi işgal edip sömürürken bir meşrulaştırma gerekçesi olarak ?medeniyet götürme, adam etme? gibi bir misyonla hareket ettiklerini söylüyorlardı. Bugün tek süper güç olarak ortaya çıkan ABD?nin, dünyada siyasî-askerî hegemonya kurmaya çalışırken dayandığı gerekçe ise uluslararası terördür. Bir an için bu gerekçenin mevcut olmadığı düşünüldüğünde ABD?nin doğal olarak Afganistan?a müdahale etmemiş, Irak?ı işgal etmemiş, buraya ve körfez ülkelerine asker yığmamış, üsler kurmamış; İsrail?in iki asker yüzünden Filistin ve Lübnan?a savaş açmamış, Suriye ve İran?a dalaşmamış olacağını var saymak gerekir. Ama gerçek bu mudur? Üsame Bin Ladin ve el-Kâide olmasaydı, 11 Eylül eylemleri ve diğerleri gerçekleşmeseydi ABD iki elini göğsünde birleştirip kendi ülkesinde uslu uslu oturuyor mu olacaktı? Konunun uzmanı olmaya gerek yok; sadece okuduklarını anlayabilen, Türkiye?de ve dünyada olan biteni yine sadece medyadan izleyerek ve fakat görüntüye aldanmadan değerlendirebilen herkes Üsame Bin Ladin ve el-Kâide?nin mutlaka üretileceği, 11 Eylül veya benzeri eylemlerin mutlaka gerçekleşeceği/gerçekleştirileceği sonucuna varır. Bunun neden böyle olduğunu daha çok işi bilenlerin yazdıklarından faydalanarak kitabın giriş bölümünde ortaya koymaya çalıştım. Burada benim yaptığım, eğer başarabildiysem, ehlince söylenenleri derleyip toparlamaktan ibaret oldu. Benim işim ise ondan sonrasıyla alakalı. ABD ve yedeğindeki Batı ülkelerinin liderleri, siyasetçileri, strateji uzmanları, yazar ve çizerleri ile emperyalizmin İslâm dünyasındaki gönüllü veya paralı destekçileri yeni küresel emperyalizme gerekçe üretirken müslümanlarla terör arasında, hatta daha da ileri giderek İslâm diniyle terör arasında doğrudan bağ kurmaya çalıştılar. Bu söylemi red sadedinde yazılıp çizilenlere bakıldığında ise genelde İslâm?ın bir barış ve hoşgörü dini olduğu, terörü meşru görmediği şeklinde genelgeçer, kuru ve savunmacı açıklamalardan öteye gidilmediği görülmektedir. Haksız bir itham ve suçlamaya verilen cevap bir yerde savunma üslubu taşısa da yalnız bununla kalınmamalıdır. Bu konuda öncelikle şurada veya burada şiddet ve aşırılık yanlısı olan, teröre bilerek veya bilmeyerek karışan müslümanların varlığını kabul etmekle ve onları eleştirip eylemlerini reddetmekle birlikte bugünkü küresel emperyalizme gerekçe kılınmalarındaki oyunun farkında olmak, ikinci olarak İslâm?ın getirdikleriyle müslümanların yaptıklarını birbirinden ayırmak, üçüncü olarak İslâm?ın nasıl barış dini olduğunu ve terörü nasıl reddettiğini hem hasımların hem teröre başvuran müslümanların açıkca anlayacakları gerekçelerle ortaya koymak gerekir. İşte elinizdeki çalışma bu yönde girişilen mütevazi bir gayretin eseri olarak ortaya çıktı. Girişte İslâm ile terör arasında kurulan bağın uluslararası arkaplanı üzerinde durularak işin genellikle gözden kaçırılan tarafına ışık tutulmaya, uluslararası terörden şikayetçi olanların bu konudaki gerçek rol ve niyetlerinin önündeki perde aralanmaya çalışıldı. Birinci bölümde, bugünkü anlamıyla klasik İslâm hukukunda görülmeyen terör kavramıyla ilgili olarak İslâm dünyasında ortaya çıkan yeni yaklaşımlar ve bu konuyla ilgisi bakımından önem taşıyan Filistin-İsrail meselesi üzerinde duruldu. İkinci bölümde insanlığa gönderilen son ilahî mesaj olarak İslâm dininin uluslararası ilişkiler ve ayrı din ve ırklardan toplumların birlikte yaşamaları konusunda getirdiği esaslar; savaş ve barış, cihad, dârülislam-dârülharp, mukabele bilmisil gibi dini-hukukî kavramlar yanında dirlik ve düzeni, hak ve adaleti, orta yol ve kolaylığı ifade eden salah-ıslah, adl, kıst, mizan, itidal, rıfk ile bunların karşıtı olan bozgunculuk, düzensizlik, kargaşa, aşırılık, şiddet ve güçlüğü ifade eden fesâd, fitne, gulüv, zulüm ve israf gibi Kur?an ve sünnet kavramları ele alınarak İslâm?ın terörü bir mücadele yöntemi olarak niçin meşru görmediği, İslâm ile terör arasında bağ kurmanın nasıl ilmî ve ahlakî temelden uzak bir yaklaşım olduğu ortaya konulmaya çalışıldı. Sonuç bölümünde de bütün bu yazılanlar kısaca değerlendirilerek yeni küresel emperyalizmin kuramcılarının insanlığın önüne koydukları tehlikeli oyundan kurtulmak konusunda müslüman ve müslüman olmayan bütün insanlara, ilim adamlarına, devlet adamlarına ve siyaset yapımcılarına, askerlere, yazar çizerlere düşen sorumluluğa ve bu konuda yapılması gereken işbirliğine dikkat çekildi.Bütün insanlığın hayrına vesile olmasını umduğum bu çalışmanın Allah katında kabul görmesini niyaz eder, okuyuculardan, hata ve eksikliklerin giderilmesine yönelik katkılarının esirgenmemesini dilerim.Ahmet Özel
Rahmân ve Rahîm olan Allah?ın adıyla.Birçok durumda güçlülerin ihlalleri sürse ve kuvvet dengeleri önemini her zamankinden daha çok korusa da uluslararası ilişkilerin hukuka dayandırıldığı günümüzde, herhangi bir uluslararası aktör, ne kadar güçlü olursa olsun girişeceği siyasî-askerî harekete meşru bir gerekçe göstermek durumundadır. Batı?da uluslararası hukukun bulunmadığı geçmiş yüzyıllarda hukuku gözetme zorunluluğu duymayan Batılı sömürgeciler bile birçok ülkeyi işgal edip sömürürken bir meşrulaştırma gerekçesi olarak ?medeniyet götürme, adam etme? gibi bir misyonla hareket ettiklerini söylüyorlardı. Bugün tek süper güç olarak ortaya çıkan ABD?nin, dünyada siyasî-askerî hegemonya kurmaya çalışırken dayandığı gerekçe ise uluslararası terördür. Bir an için bu gerekçenin mevcut olmadığı düşünüldüğünde ABD?nin doğal olarak Afganistan?a müdahale etmemiş, Irak?ı işgal etmemiş, buraya ve körfez ülkelerine asker yığmamış, üsler kurmamış; İsrail?in iki asker yüzünden Filistin ve Lübnan?a savaş açmamış, Suriye ve İran?a dalaşmamış olacağını var saymak gerekir. Ama gerçek bu mudur? Üsame Bin Ladin ve el-Kâide olmasaydı, 11 Eylül eylemleri ve diğerleri gerçekleşmeseydi ABD iki elini göğsünde birleştirip kendi ülkesinde uslu uslu oturuyor mu olacaktı? Konunun uzmanı olmaya gerek yok; sadece okuduklarını anlayabilen, Türkiye?de ve dünyada olan biteni yine sadece medyadan izleyerek ve fakat görüntüye aldanmadan değerlendirebilen herkes Üsame Bin Ladin ve el-Kâide?nin mutlaka ü... tümünü göster
143 sayfa