Bugün, bir kısım solcu ların takviyesini alan siyasal dinci-liberal çevrelerin ülkemizdeki geçmiş dönemdeki genç subay insiyatifini aşağılayıp yargılayan ve bir darbe biçimi olarak gösteren yaklaşımları gündeme egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Bütün bu yaklaşımlarda asıl amaç bellidir. Ülkemizdeki egemen güçler, tarihten gelen kişiliksiz ve sinik yapılarının bıraktığı sosyal boşluğu çok iyi bildiklerinden ve silahlı silahsız aydın gerçekliğimize her daim kalleşçe ve arkadan vuran DARBECİ bir davranışla yaklaştıklarından, kendilerinin tarihsel gelişme karşısındaki bu uğursuz tavırlarını gizleyebilmek üzere her dönem günah keçisi aramışlardır. Bunu ellerindeki büyük olanaklarla geniş halk yığınlarının gözünden saklayabilirler fakat bu olayları dibine kadar yaşamış ve bedellerini ödemiş olan yurtsever devrimci kesimlere asla yutturamazlar. Neyin ne olduğunu yaşayarak biliyoruz. Gerçek darbeciler, 22 Şubat ve 21 Mayıs olaylarında olduğu gibi egemen güçlerle birlikte hareket eden ordu fosilleri, devlet sınıfları geleneğinin kabuklaşmış unsurları, ajan-provakatör Amerikancı çeteler, Amerika tarafından kurulmuş dinci milliyetçi kontr-gerilla örgütleri, kalemlerini büyük ücretler karşılığında bu kesimlerin hizmetine sunmuş yazar-çizer tayfasıdır. Esas darbeci olarak teşhir edilmesi gerekenler bunlardır. Eğer bugün bir hesaplaşma yapılacaksa bu zemin üzerinden yapılacaktır. Türkiyenin demokratikleşmesinin ve önünün açılabilmesinin yolu hesaplaşmanın bu zemin üzerinde yapılmasından geçer. Gerisi cambaza bak oyunudur. Hikayedir. Nerede uzlaşacakları ve kimi günah keçisi yapacakları önceden kestirilemez. Bu oyunu en iyi de Türkiyenin devrimcileri bilmektedir. 1946dan itibaren oluşturulan bu Amerikancı sivil-asker darbeci kabuğun 12 Mart ve 12 Eylül Faşist darbeleriyle, ilkel komüna gelenekli genç subay insiyatifinin başını çektiği 27 Mayıs, 22 Şubat, 21 Mayıs ihtilalci girişimlerini asla birbirine karıştırmamak gerekir. Çok yakın tarihimizden günümüze kadar uzanan kanlı ve karanlık süreçte üstü örtülü kalmış 9 Mart Olayı, bu hesaplaşmanın içinde devrimcilerin de belirleyici bir unsur olarak bulunması gerektiğinin bütün kanıtlarıyla doludur. Yukarda dönemin olaylarını bu denli uzun ve alıntılı anlatmamızın nedeni hem Amerikancı sivil asker kabuğun deşifre edilmesi ve hem de genç subay insiyatifinin sınıf pusulasını yakalayamadan giriştikleri eylemlerinin eksiklerini ve niteliğini göstermek amacını güdüyor olmamızdandır.
Bugün, bir kısım solcu ların takviyesini alan siyasal dinci-liberal çevrelerin ülkemizdeki geçmiş dönemdeki genç subay insiyatifini aşağılayıp yargılayan ve bir darbe biçimi olarak gösteren yaklaşımları gündeme egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Bütün bu yaklaşımlarda asıl amaç bellidir. Ülkemizdeki egemen güçler, tarihten gelen kişiliksiz ve sinik yapılarının bıraktığı sosyal boşluğu çok iyi bildiklerinden ve silahlı silahsız aydın gerçekliğimize her daim kalleşçe ve arkadan vuran DARBECİ bir davranışla yaklaştıklarından, kendilerinin tarihsel gelişme karşısındaki bu uğursuz tavırlarını gizleyebilmek üzere her dönem günah keçisi aramışlardır. Bunu ellerindeki büyük olanaklarla geniş halk yığınlarının gözünden saklayabilirler fakat bu olayları dibine kadar yaşamış ve bedellerini ödemiş olan yurtsever devrimci kesimlere asla yutturamazlar. Neyin ne olduğunu yaşayarak biliyoruz. Gerçek darbeciler, 22 Şubat ve 21 Mayıs olaylarında olduğu gibi egemen güçlerle birlikte hareket eden ordu fosilleri, devlet sınıfları geleneğinin kabuklaşmış unsurları, ajan-provakatör Amerikancı çeteler, Amerika tarafından kurulmuş dinci milliyetçi kontr-gerilla örgütleri, kalemlerini büyük ücretler karşılığında bu kesimlerin hizmetine sunmuş yazar-çizer tayfasıdır. Esas darbeci olarak teşhir edilmesi gerekenler bunlardır. Eğer bugün bir hesaplaşma yapılacaksa bu zemin üzerinden yapılacaktır. Türkiyenin demokratikleşmesinin ve önünün açılabilmesinin yolu hesaplaşmanın bu zemin üzerinde yapılmasından... tümünü göster