Bu kitap Esat Korkmazın, 1960-1980 arasını irdelediği günce çalışması KAFA TUTAN GÜNLER serisinin üçüncü cildidir. Daha önce yayınlanan birinci ve ikinci ciltler 68 Kuşağının Yerüstü ve Yeraltı kavgasını anlatıyordu. Bu günce ise 78 Kuşağının çileli-gerçekçi kavgasını gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın diline uyalım ve kitabın girişinde, köktenci devrimci bir direniş kültürü yaratan 68 Kuşağı ile 78 Kuşağının karşılaştırılmasının yapıldığı bölümden bir yorum aktaralım: 1968 Hareketi, yeni bir rüzgârdı; esti alev aldı; fırtınaya dönüştü, yangın oldu; hem egemen sınıfları yaktı, hem de vadesi geldi kendini. 78 Hareketi, yangının kendisiydi; alev almaya gereksinimi yoktu zaten kendisi alevdi: Ancak 12 Eylül 1980de daha vadesi gelmeden, üflenince sönüverdi.1968 Hareketi, devrimi, ulaşılması olanaksız yerden ayağa indirdi: Herkes ayağını denk almalıydı; işte devrim geliyordu. Geriye bakıldığında yüzyıllar içine uzanıyor gözüküyordu; ileriye bakıldığında ise birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleştirilecek devrim vardı: Çok değil, yakın gelecekte devlet olmayacak, mülkiyet ve para ortadan kalkacaktı. 68li, bilincinin karşılığını yaşamın kendisinde bulamayınca lanet olsun, halk onları anlamıyordu. Seçeneksiz tasarımlarını inanç durumuna dönüştürdü: Ne var ki diyalektiğin yasaları inançtan bağımsız çalıştığından 68liyi açığa düşürdü. O zaman düşünü gerçekleştirebilmek için 68li; geleneksel aydınların yukarıdan aşağıya davranma, düşmanı içten ele geçirme ve bu yolla ulus-devleti kurtarma, bunun ideolojisi olan Kemalizmi kutsama akrabalığına soyundu. 1970lere taşınıldığında, 78 Hareketi, gerçeğin ne olup olmadığını anladı: Öncü savaşçının kavgasıyla suni denge bozulmuştu ama amaçlandığı gibi oligarşinin her haltını gören kitleler harekete geçmemişti; tam tersine ulus-devlet sinirle öne fırlayıp 78 devrimcisinin anasını ağlattı. Düşündürücü olan, bunca çetin bir kavga içinde yoğurulan 78 Kuşağının düdük sesiyle birlikte sus pus olması ve dövüşmeden ölmesi idi.Peki neden?68li birkaç saat içinde sen, ben, bizim oğlandan oluşan örgütü kuruveriyordu; güle oynaya kurduğu örgütle ıslık çalarak sınıf kavgasını gütmeye yöneldiğinde, Eyvah yanlış iş yaptık; şöyle şöyle çalıştıktan sonra kuracaktık örgütü demedi: Ok yaydan çıkmıştı bir kere. Usulcacıktan girdiği bu kavgada canlarını verdi.78li o yanlışı anlamış gözüktü; inadına çalıştı; bir şeyler eksik kalmasın dedi. Doğal olarak örgüt konusunda aşırı temkinliydi; örgüt kurmanın koşullarını yaratmak zordu. O denli dersine kaptırmıştı ki kendini çalan düdüğü bile güçlükle duydu: Herkes evine gidecekti. Umarsız başını önüne eğdi; evine gitti ya da gidemedi. 68li kahramanlığa yüzlerce can bedel olarak yeterken, 78li suskunluğa binlerce can bedel olarak verildi. Biri efsane oldu, diğeri suskunluğuna karşın hem yaşamı hem de dili efsaneden arındırdı; tarihe ancak düşünerek bakabilenlerin bulabileceği bir izdüşüm bıraktı. Dışarıdan bakıldığında 50ye yakın fraksiyon vardı ve hemen hemen hepsi illegaldi ama yaşamın kendisinde özellikle birbirlerine karşı yürüttükleri kavga nedeniyle k deşifre oluyorlardı. Bol fraksiyon, bol popülizm demekti: Geri dönüşümlü yerel değerlerin kılığına bürünerek kahramanlık odakları oluşturmak; uluslararası düzeyde mürit olarak kapaklanacakları bir yapı aramak ya da mürit olana karşı durumunu belirlemek her çevrenin varlık nedeniydi. Bu kadar çevrenin içinde gezindiği halka gelince; onların bakışı pratik yarara dayanıyordu: İyi geçin, gerisine boş ver. Faşistlerden kurtulmuşlardı ya bu yeterdi onlara. İllegal yayınlar, legal ya da yarı-legal dağıtılıyor; bir yandan legaliteye küfredilirken, diğer yandan legalitenin büyüsüne binilip oradan oraya koşuluyordu. Düdük sesiyle birlikte legal oyun yasaklanınca, legalite illegaliteye sığmadı: O şanlı sol çevreler göz açıp kapayıncaya kadar eriyip gitti. 1968 Kuşağı ilkti; doğal olarak ondan çok söz edilecekti. O rüya idi; gerçekleşmeyen, ya da gerçekleştirilemeyen her özlem o rüyayı zenginleştirdi; rüya ile birlikte anımsanan 68liyi besleyip büyütttü. 68 devrimciliğinin albenisine kapılındı ve al kanlar içinde devrimcilik yapan 78 Kuşağına haksızlık yapıldı. Rüyalar, yıldız yetiştirirdi; 68li yıldıza tapıldı; 78linin nefer devrimcisi küçümsendi. Ölçüt gerçeklik olacaksa 1978 Kuşağı, daha gerçekti; tıpkı sen, ben gibi bir insandı; 68 Kuşağı, insanüstü idi, senden, benden farklıydı. Doğal olarak 68 Kuşağından daha dayanıklıydı; Onun tanık olmadığı denli zorlu anti-faşist mücadeleler içinde pişti; faşist katliamlara direndi, devletin baskı ve işkencelerine göğüs gerdi. Ve açık söylemek gerekirse çoğundan da yüzakıyla çıktı. 68li devrimci yaşamıyla da ölümüyle de efsane oldu göğe uçtu; hep başımızın üstünde dolaştı. Yaşamdan kopmak 78 devrimcisinin altından kalkamayacağı bir uzmanlıktı; yaşamın içinde kaldı ve tarihe bir iz düştü. Efsaneyle rüyayla izi buluşturmak ve gelecek kuşaklara taşımak üzere bir işaret fişeğine bağlayıp ateşlemek günümüz devrimcilerine düşüyor.
Bu kitap Esat Korkmazın, 1960-1980 arasını irdelediği günce çalışması KAFA TUTAN GÜNLER serisinin üçüncü cildidir. Daha önce yayınlanan birinci ve ikinci ciltler 68 Kuşağının Yerüstü ve Yeraltı kavgasını anlatıyordu. Bu günce ise 78 Kuşağının çileli-gerçekçi kavgasını gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın diline uyalım ve kitabın girişinde, köktenci devrimci bir direniş kültürü yaratan 68 Kuşağı ile 78 Kuşağının karşılaştırılmasının yapıldığı bölümden bir yorum aktaralım: 1968 Hareketi, yeni bir rüzgârdı; esti alev aldı; fırtınaya dönüştü, yangın oldu; hem egemen sınıfları yaktı, hem de vadesi geldi kendini. 78 Hareketi, yangının kendisiydi; alev almaya gereksinimi yoktu zaten kendisi alevdi: Ancak 12 Eylül 1980de daha vadesi gelmeden, üflenince sönüverdi.1968 Hareketi, devrimi, ulaşılması olanaksız yerden ayağa indirdi: Herkes ayağını denk almalıydı; işte devrim geliyordu. Geriye bakıldığında yüzyıllar içine uzanıyor gözüküyordu; ileriye bakıldığında ise birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleştirilecek devrim vardı: Çok değil, yakın gelecekte devlet olmayacak, mülkiyet ve para ortadan kalkacaktı. 68li, bilincinin karşılığını yaşamın kendisinde bulamayınca lanet olsun, halk onları anlamıyordu. Seçeneksiz tasarımlarını inanç durumuna dönüştürdü: Ne var ki diyalektiğin yasaları inançtan bağımsız çalıştığından 68liyi açığa düşürdü. O zaman düşünü gerçekleştirebilmek için 68li; geleneksel aydınların yukarıdan aşağıya davranma, düşmanı içten ele geçirm... tümünü göster