Anne Beddingfeld, babasını kaybettikten sonra Londrada yaşamaya karar verir. Ve günün birinde, içinde her zaman var olan macera tutkusu, Hyde Parkın köşesindeki metro istasyonunda yaşadığı bir olayla canlanır. İstasyondaki bir adam rayların üstüne düşerek ölmüştür. Ama ne var ki olay göründüğü gibi değildir. Anne, kaza olmadığına inandığı olayın peşini bırakmaz ve elindeki tek ipucuyla Albay olarak da bilinen katilin asıl kimliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Ancak bilmediği şey Albayın da onun peşinde olduğudur.
Anne Beddingfeld, babasını kaybettikten sonra Londrada yaşamaya karar verir. Ve günün birinde, içinde her zaman var olan macera tutkusu, Hyde Parkın köşesindeki metro istasyonunda yaşadığı bir olayla canlanır. İstasyondaki bir adam rayların üstüne düşerek ölmüştür. Ama ne var ki olay göründüğü gibi değildir. Anne, kaza olmadığına inandığı olayın peşini bırakmaz ve elindeki tek ipucuyla Albay olarak da bilinen katilin asıl kimliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Ancak bilmediği şey Albayın da onun peşinde olduğudur.
diğer agatha christie kitaplarına göre farklı bir tarzı vardı.
Senerer önce filmini seyredip nedense hayran kalıp seneler sonrasında kitabını okumak nasip oldu. Yazarın tarzı değil kitabın içine aşk sıkıştırmak ama o boğucu atmosfere bu ince işlenen aşk teması bencebohem havanın içinde iyi oturmuştu. Hoş film ile ayrıştığı yerler var ama olsun...Agatha C. bana polisiyeyi ve okumayı sevdirdiği için bir numaradır....
Agatha'nın kitaplarından yalnızca 3 tanesini okurken sıkıldım. Bunlardan biride bu kitaptı. Bu kitabı okurken sevgili Agathacığım iyi ki aşk hikayeleri yazmayı bırakmış dedim. Tamam, kitap polisiye kitaplar katagorisine giriyor ama ben burada geçen aşk hikayesini -üzülerek söylüyorum- çok itici buldum. Sevmediğim tarihi-aşk romanları tarzındaydı. Yine de Agatha'ya saygımdan bitirdim.
272 sayfa