Klasik kelam tarihi çalışmalarını incelediğimizde, kelamın bir ilim dalı olarak İslamın erken dönemlerinde teşekkül ettiğinin söylendiği, daha birinci hicri asrın sonraları ve ikinci asrın başlarında yapılan iktidadi tartışmalara kelam ilmi olarak bakıldığını, bu çerçevede tartışma yapanların kelamcı kabul edildiğini görürüz. Yine selef ulemasının itikad alanıyla ilgili görüşleri verildikten sonra, onların Ehl-i Sünnet kelamcısı olarak nitelendiğini, daha sonra ortaya çıkan Ehl-i Sünnet kelamının Selefi kelamının devamı olarak gösterildiğini müşahade ederiz. Bu varsayımların hepside kanaatimce problemli hususlar olup, tahkik etmeye ihtiyaç vardır. Bu tür problemlerin tarihsel süreci iyice incelenmekten ve özelliklede mezhepler tarihi yazarının kendi bakış açılarıyla koymuş oldukları şablona takılıp kalmaktan kaynaklandığını düşünüyoruz.
Klasik kelam tarihi çalışmalarını incelediğimizde, kelamın bir ilim dalı olarak İslamın erken dönemlerinde teşekkül ettiğinin söylendiği, daha birinci hicri asrın sonraları ve ikinci asrın başlarında yapılan iktidadi tartışmalara kelam ilmi olarak bakıldığını, bu çerçevede tartışma yapanların kelamcı kabul edildiğini görürüz. Yine selef ulemasının itikad alanıyla ilgili görüşleri verildikten sonra, onların Ehl-i Sünnet kelamcısı olarak nitelendiğini, daha sonra ortaya çıkan Ehl-i Sünnet kelamının Selefi kelamının devamı olarak gösterildiğini müşahade ederiz. Bu varsayımların hepside kanaatimce problemli hususlar olup, tahkik etmeye ihtiyaç vardır. Bu tür problemlerin tarihsel süreci iyice incelenmekten ve özelliklede mezhepler tarihi yazarının kendi bakış açılarıyla koymuş oldukları şablona takılıp kalmaktan kaynaklandığını düşünüyoruz.