Bu anlattığım, sürüp giden bir karanlığın gizli kalmış öyküsüydü, bu topraklardan koparılmamızın öyküsü. Soğuma (1995) ve Bir Arzuyu Beslemekten (2002) sonra Mahir Öztaş bu üçüncü romanında 1970ler Türkiyesinin kesif siyasi havasını solumuş bir kuşağın arayışlarını anlatıyor. Koparıldığımız Topraklar; özgürlük ve güvensizlik, hayalperestlik ve umutsuzluk, mutluluk ve karabasan, cinsellik ve politika, başıboşluk ve aidiyet duygusu, aylaklık ve örgütlü mücadele, bir yere çakılıp kalma korkusu ve yurt özlemi, haritada savrulma isteği ve bir safra gibi atılmışlık, geçmişe saplanıp kalma ve bugünü yakalama arasında bocalayan bir adamın hüzünlü öyküsü... Ne zamandı, şimdi anımsamam çok güç, sanırım Bay Jiang, ne yazık ki uzun bir süre önce öldü daha o zamandan sanki geleceği görmüş gibi yavaşça kulağıma eğilmiş ve görünür bir hüzünle, Artık hiç kimse devrimden söz etmiyor, demişti. Bay Jiangı ve kendimi, bütün o karanlık yıllar boyunca, değişik yerlerde, ama en çok da, Old Brompton Roaddaki Troubadour Kahvesinin o yarı loş salonunda düşünmek hoşuma gidiyor. O zamanlar daha Bay Jiang ile yeni tanışmış olmalıyım ve bana bunu söylediğinde, henüz bu romanda yer alacağını ne o ne de ben biliyordum.
Bu anlattığım, sürüp giden bir karanlığın gizli kalmış öyküsüydü, bu topraklardan koparılmamızın öyküsü. Soğuma (1995) ve Bir Arzuyu Beslemekten (2002) sonra Mahir Öztaş bu üçüncü romanında 1970ler Türkiyesinin kesif siyasi havasını solumuş bir kuşağın arayışlarını anlatıyor. Koparıldığımız Topraklar; özgürlük ve güvensizlik, hayalperestlik ve umutsuzluk, mutluluk ve karabasan, cinsellik ve politika, başıboşluk ve aidiyet duygusu, aylaklık ve örgütlü mücadele, bir yere çakılıp kalma korkusu ve yurt özlemi, haritada savrulma isteği ve bir safra gibi atılmışlık, geçmişe saplanıp kalma ve bugünü yakalama arasında bocalayan bir adamın hüzünlü öyküsü... Ne zamandı, şimdi anımsamam çok güç, sanırım Bay Jiang, ne yazık ki uzun bir süre önce öldü daha o zamandan sanki geleceği görmüş gibi yavaşça kulağıma eğilmiş ve görünür bir hüzünle, Artık hiç kimse devrimden söz etmiyor, demişti. Bay Jiangı ve kendimi, bütün o karanlık yıllar boyunca, değişik yerlerde, ama en çok da, Old Brompton Roaddaki Troubadour Kahvesinin o yarı loş salonunda düşünmek hoşuma gidiyor. O zamanlar daha Bay Jiang ile yeni tanışmış olmalıyım ve bana bunu söylediğinde, henüz bu romanda yer alacağını ne o ne de ben biliyordum.