Kur’ân veya Kur’ân-ı Kerîm, (Arapça : القرآن) Müslümanlarca İslam peygamberi Muhammed'e, ayetleri Allah tarafından Cebrail aracılığıyla vahiyler şeklinde gönderildiğine inanılan kutsal kitap. İlk olarak 7. yüzyılda halife Osman bin Affan tarafından kitap haline getirtilmiştir. Kuran ayrıca Furkan, Kelamullah, Kitabullah gibi isimlerle de anılır. Okunuşunun kutsal olduğuna inanılarak, ilave işaretlemeler ve özel okunuşu tecvid ile birlikte nesilden nesile aktarılmıştır.
Mekke Dönemi
Kuran yazılışı yaklaşık 23 yılda tamamlanmıştır. 13 yıl kadar süren Mekke döneminde indiğine inanılan ayet ve sureler daha çok İslâm inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar; Allah'ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara ve 'Ahiret günü'ne iman gibi. Müslümanlar tarafından Âdem'den beri geldiğine inanılan tevhit inancı işlenir. Allah ile eşit güçte bir varlığın olduğu görüşü bu bölümde reddedilir.
Mekke döneminde Kuran'a, Kuran'ın Âdem'den itibaren devam eden vahiy zincirinin devamı olduğu ibaresi eklendi: "O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı)." (Şura, 42/13)
Medine dönemi
Medine'de yazılan âyet ve sûrelerde daha çok hukuk kuralları (şeriat)yer almıştır. Aile ve devletin tanzimi, insanların birbiriyle veya devletle olan ilişkileri, anlaşmalar, barış ve savaş durumları bu ayetlerde açıklanır. M.S. 622 tarihinden itibaren bu hükümleri uygulamak için yeterli güce sahip bir İslâm Devleti, Muhammed yönetiminde, Medine'de oluşmuştu. İslam inanışına göre Allah hafiften ağıra doğru hükümler göndermiş, Muhammed ve arkadaşları bunları geciktirmeksizin uygulamaya geçirmiştir. İslam inanışında bu devrin özelliği; iyi ve yararlı olanın alınması, kötü ve zararlı olanın kaldırılmasıdır. İslam inancında yükümlülükler birden ayrıntılarıyla gelmemiş, zamanla (23 yılda) tamamlanmıştır.[5] Kuran ayetlerinin Müslüman toplumunda yaşanan olaylar üzerine ihtiyaç sırasında geldiğine ve toplumda gerekli etkiyi gösterdiğine inanılır. İslami literatürde esbab-ı nüzul Kuran tefsirlerinde önemli bir yer tutar.
Kuran'ın yazılması, vahiy kâtipliği ve toplanması
12. yüzyıldan kalma bir Endülüs Kuran'ı
Kuran vahiy kâtipleri tarafından yazılarak kayıt altına alınıyordu. Vahiy kâtipleri sayıları zamanla değişmekte olan kişilerden oluşuyordu. Enes bin Malik bunlardan birisini şöyle anlatıyor:”Bir adam vardı. Neccaroğullarından, Hristiyan'dı, Müslüman olmuştu. Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Peygambere de vahiy yazıyordu. Sonra, yeniden Hristiyan oldu ve kaçıp Hristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi için yazdım sa, Muhammed yalnızca onu bilir, başka bir şey bilmez,' demeye başladı." [6] Kuran'ın, bizzat vahiy meleği ve Muhammed'in birbirlerine karşılıklı okumaları ve sahabilerin ezberlemesiyle korunduğuna inanılır. Vahyin Muhammed'in ölümüne kadar devam etmesi sebebiyle Muhammed'in sağlığı sırasında Kuran’ın kitapta toplanmasına imkân yoktu. Vahyin Muhammed'in ölümünden iki gün öncesine kadar devam ettiğine inanılır. Kuran sureleri bazen bir bütün olarak bazen de bölümler halinde yazıldı. Mekke’de yazılanlar "Mekkî", Medine'de yazılanlar "Medenî" olarak adlandırılır.
Ebubekir dönemi ve İmam Mushaf
Muhammed'in ölümünü takip eden Yemâme savaşlarında 70 kadar hafızın ölmesi üzerine Ashabdan Ömer’in hafızların toplanması için dönemin halifesi Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istediği, bunun üzerine Ebu Bekirin, Zeyd bin Sâbit başkanlığında aralarında Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Haris bin Hişam'ın da bulunduğu bir komisyon kurarak Kur’an sahifeleri bir araya getirildiği iddia edilir. Halife Ebubekir zamanında Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı Kuran metni olan herkesin bu metinleri getirmesini, ayrıca metinleri bizzat Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesi istedi. Osman toplanan bu kurula "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd bin Sâbitin ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. Ayrıca bazı sahabelerin bu mushaftan farklı özel Mushafları olduğu bilinir. Bu Mushaflar halife Osman zamanında yakılmışlardır. Abdullah bin Mesûd'un teklifiyle "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır.
Mushaf
Kuran'ın bugünkü haliyle kitap halinde toplanılmış şekline "Mushaf" denir. Mushaf, "sayfalar haline getirilmiş" ya da "iki kapak arasındaki sayfalar" anlamına gelir[7] ve S-H-F (sahife) kökünden gelir. Kur’an Peygamberin vefatı ile tamamlandığından kendisi hayatta iken toplanmamış, ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Kuran ayetleri ilk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanırdı. [8] Halife Osman tarafından toplanan bir heyet, sureleri peygamberin sağlığında dizdiği sıra ile toplamış, Kuran'dan olmayan dipnot ve tefsir notlarını imha etmiştir. Bu dizilişe göre Kuran 114 bölümden (sure) oluşur. Sureler genellikle içerdiği konulardan birine verilen Arapça isimlerle anılırlar. Sureler kronolojik bir sırada (yazılış sırasına göre) düzenlenmemiştirler. Müslümanlar Kuran'ın sıralanışının da mucizevî olduğuna inanırlar.
Bilinen en eski Kuran mushafı, Taşkent, Özbekistan
Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski Kuran Mushafı (M.S. 9 yy) [10] Özbekistan'ın Taşkent şehrindeki bir müzede sergilenen üçüncü Halife Osman Mushafı dır. Beş kopya halinde çoğaltılıp çeşitli İslam şehirlerine gönderilen orijinallerden biri de Topkapı Müzesi'nde sergilenmektedir.[11] Komünizm döneminde Semerkant'tan zorla alınarak St. Petersburg'da sergilenmiş, sergilenmesi için Başkortostan'a gönderilmiş, 1924 yılında geri verilmiştir. Bazı sayfaları 2000 ve 2003 yılında Christie's Londra ve Sam Fogg koleksiyonunda satılmıştır.
Ömer ve Osman dönemleri
Ömer devrinde Kuran öğretimine hız verildi. Medine'de ve İslam Devleti'nin diğer merkezlerinde hafız olduğu söylenen sahabelerin gözetmenliğinde pek çok hafız yetiştirilmiştir. Zamanla içerisinde yeni fethedilen yerlerdeki kavim ve kabilelerin müslüman oluşu farklı şive ve lehçelere göre okuyuş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu durum M.648'de Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin yan yana gelmesi ile farklı okuyuşların su yüzüne çıkmasını sağladı. Bu tartışma ortamının daha fazla büyümesine engel olmak için Huzeyfe bin Yemân, Halife Osman'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Halife Osman, Muhammed'in diğer ashabı ile de istişare ederek, İslâm dünyasında yalnızca Ebu Bekr'in emriyle derlenmiş olan onaylı Kuran mushaflarının kullanılmasını ve tüm diğer nüshaların kullanılmasının yasaklanmasını kararlaştırdı. Osman, bir önlem olarak da gelecekte herhangi bir kargaşa yahut yanlış anlamaya meydan vermemek için başka tüm yazılı nesneleri yaktırarak ortadan kaldırma yoluna gitti. Ebû Bekir zamanında yazılan İmam Mushaf, Ömer'in ölümünden sonra kızı ve Muhammed'in hanımlarından olan Hafsa'ya geçmişti. Osman zamanında çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir [13]. Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. Hatta Ali'nin Osman için "Eğer Osman Kuran'ın tek kitap halinde toplatılarak çoğaltılması işini yapmasaydı ben yapardım" dediği ileri sürülür
Osman tarafından değişik vilâyet merkezlerine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı Müzesi'nde; bir diğer tam olmayan nüshası Taşkent'te bulunmaktadır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile reprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) yayınlamıştır
Kur’ân veya Kur’ân-ı Kerîm, (Arapça : القرآن) Müslümanlarca İslam peygamberi Muhammed'e, ayetleri Allah tarafından Cebrail aracılığıyla vahiyler şeklinde gönderildiğine inanılan kutsal kitap. İlk olarak 7. yüzyılda halife Osman bin Affan tarafından kitap haline getirtilmiştir. Kuran ayrıca Furkan, Kelamullah, Kitabullah gibi isimlerle de anılır. Okunuşunun kutsal olduğuna inanılarak, ilave işaretlemeler ve özel okunuşu tecvid ile birlikte nesilden nesile aktarılmıştır.
Mekke Dönemi
Kuran yazılışı yaklaşık 23 yılda tamamlanmıştır. 13 yıl kadar süren Mekke döneminde indiğine inanılan ayet ve sureler daha çok İslâm inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar; Allah'ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara ve 'Ahiret günü'ne iman gibi. Müslümanlar tarafından Âdem'den beri geldiğine inanılan tevhit inancı işlenir. Allah ile eşit güçte bir varlığın olduğu görüşü bu bölümde reddedilir.
Mekke döneminde Kuran'a, Kuran'ın Âdem'den itibaren devam eden vahiy zincirinin devamı olduğu ibaresi eklendi: "O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı)." (Şura, 42/13)
Medine dönemi
Medine'de yazılan âyet ve sûrelerde daha çok hukuk kuralları (şeriat)yer almıştır. Aile ve devletin tanzimi, insanların birbiriyle veya devletle olan ilişk... tümünü göster
Ciltli, 615 sayfa
2011 tarihinde, REYHANİ YAYINEVİ tarafından yayınlandı