Roger Vailland (1907-1965), bu röportaj-romanında, Türkiyede geçirdiği 1932 Temmuzunda hareket halinde bir toprak üzerinde, yirmi yıl süren savaşlardan, yalnız politik değil gerçek toplumsal devrimlerden geçen bir ülkede yaşanan eski-yeni çatışmasına, Doğulu bir ülkede Batılı bir toplum yaratma girişimlerinin ortaya çıkardığı sorunlara, abartmalara, uyumsuzluklara bakıyor. Bu izlenimler, alışılmış röportajlardan farklı olarak, özellikle abartılarak simge niteliği kazandırılmış bir genç kadın kahraman çevresinde ve roman kurgusu içinde sunuluyor. Vaillandın bir Türk kızını özgür genç kadın ya da (bütün iç çelişkileri ile) özgür olmaya çalışan genç kız tipi olarak sunması da ilgi çekici: Yeni insanın yaşlı Batıda değil de genç Türkiyede oluşacağını bekliyor sanki. Daha önce iki romanı (Yalnız Adam ve Kanun) Türkçeye çevrilmiş olan Vaillandın bu röportaj-romanı, ilk kez (belki de) Türkçede kitaplaşıyor. TADIMLIKBütün gün boyunca bu yol üzerinde yarışa tutuşan otobüsler, küçük atları üstünde oturan Türk köylülerinin alaycı bakışları altında gürültülü klaksonlarla birbirini solluyor, sık sık da hendeğe yuvarlanıyorlardı. Yalova, Jules Laforgueun çok sevdiği küçük Alman kaplıca kasabalarını anımsatıyor. Çok hoş şeylerle karşılaşıyorsunuz burada: Zaten görmekte olduğunuz bir köprüyü gösteren tabelalarıyla döne döne ilerleyen ağaçlıklı yollar, çimler için iki mekanik çayır biçme makinesi, tepelere çıkmak için tahta korkuluklu merdivenler, yapay kayalar ve mağaralar arasından akıp giden bir dere, gerçek bir Bizans kubbesi altında betonarme bir kaplıca binası, zakkumlar, meşeler, pırıl pırıl dökülen bir çağlayan ve bir sürü belediye sulama işçisi! Öğle yemeğini adı Grand Hotel anlamına gelen Büyük Otelde yedik. Bir Rus orkestrası vardı, terastan Gazinin köşkü görülebiliyordu. Arkamızdan gururlu tavrı ve göbeği ile heybetli bir kişi girdi içeri. İki metre gerisinden bütün bir kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve de perişan birtakım adamlar, yoksul akrabalar, parazitler kalabalığı geliyordu. İzzet Melab Paşa bu dediler bana. Bir bakan mı? Vali mi? Eski düzenin bir veziri mi? Bir vezirin oğlu, Boğazda, Tarabya önünde tankerlerini gördüğünüz Standard Oilde önemli bir yeri var!
Roger Vailland (1907-1965), bu röportaj-romanında, Türkiyede geçirdiği 1932 Temmuzunda hareket halinde bir toprak üzerinde, yirmi yıl süren savaşlardan, yalnız politik değil gerçek toplumsal devrimlerden geçen bir ülkede yaşanan eski-yeni çatışmasına, Doğulu bir ülkede Batılı bir toplum yaratma girişimlerinin ortaya çıkardığı sorunlara, abartmalara, uyumsuzluklara bakıyor. Bu izlenimler, alışılmış röportajlardan farklı olarak, özellikle abartılarak simge niteliği kazandırılmış bir genç kadın kahraman çevresinde ve roman kurgusu içinde sunuluyor. Vaillandın bir Türk kızını özgür genç kadın ya da (bütün iç çelişkileri ile) özgür olmaya çalışan genç kız tipi olarak sunması da ilgi çekici: Yeni insanın yaşlı Batıda değil de genç Türkiyede oluşacağını bekliyor sanki. Daha önce iki romanı (Yalnız Adam ve Kanun) Türkçeye çevrilmiş olan Vaillandın bu röportaj-romanı, ilk kez (belki de) Türkçede kitaplaşıyor. TADIMLIKBütün gün boyunca bu yol üzerinde yarışa tutuşan otobüsler, küçük atları üstünde oturan Türk köylülerinin alaycı bakışları altında gürültülü klaksonlarla birbirini solluyor, sık sık da hendeğe yuvarlanıyorlardı. Yalova, Jules Laforgueun çok sevdiği küçük Alman kaplıca kasabalarını anımsatıyor. Çok hoş şeylerle karşılaşıyorsunuz burada: Zaten görmekte olduğunuz bir köprüyü gösteren tabelalarıyla döne döne ilerleyen ağaçlıklı yollar, çimler için iki mekanik çayır biçme makinesi, tepelere çıkmak için tahta korkuluklu merdivenler, yapay kayalar ve mağaralar arasından akıp... tümünü göster