Daha Ankaralı olmadan, Zonguldaklı olduğumuz zamanlardı.... Madencinin ve Emeğin kentinde doğmak, anadan doğma Müslüman olmak gibi, anadan doğma solcu olmaktı....Zonguldak' ın kıvırcık kültürü, kömür madenlerini 1945 lere kadar işleten ingiliz ve fransız kültürüne karışmış halinden kaynaklanırdı ve bu ideolejisi. İşte bu kültür büyütmüştü bizleri çocukluk ve gençlik yıllarımız solculuk hikayeleriyle geçmişti... o zaman ve durum gereği. Sisli puslu Kış günlerinde havaya karışan kömür kokusu tetiklerdi eski duyguları ...
Yaşımız gereği, üzülürdük, özenirdik solculuğu abilerimiz gibi yaşayamadık diye. Yine yaşımızın deli kanı gereği, bizde kurtarmak isterdik dünyayı, kavga isterdi canımız ve değişimlerin ancak kavgayla savaşla olduğuna inandırıldığı dönemlerin sonlarıydı aslında o dönemler. birazda bilirdik onların neler yaşadığını genellikle her evde yaşanan benzer hikayelerdi hepimizin bildiği pek parası olmadığı için gençlerin bir kitap alınırdı ve bütün mahallenin ( biz m'ale derdik ve halen öyledir) evlerini gezerdi bu kitaplar, geceleri yazıya çıkarlardı usulca abiler sabah olunca anlardık taze özgürlük sloganlarını okurduk malenin rutubetli duvarlarından okula giderken yada banyo sobalarında yanarken görürdük Nazımın kitaplarını!!!.. Şimdi müzeler yapmak istesekde Mavi Gözlü Dev için kitapları, o zaman annelerin en korkduğu kitaplardı polis baskınlarında. VE biz ihtilali de gördük herşey değişmişti artık gereği buydu değişim ve dönüşüm yasası her zaman yürürlükteydi her şey gelişmeye dayalı değişim programı gereğiydi solcular bir bir hapisten çıkmaya başlamıştı ve biz büyümüştük artık . Ahmet Kayanın sesinden gelmişti o kış solcu aşk şarkıları peş peşe o yıllar ve bu defa,
Akşam olur mektuplar Hasretlik söyler
Zagrep radyosunda Lili Marlen Türküsü ..
diyordu ve kalbimizden vuruyordu yine tüm söylediği şarkılar gibi. Biz bu şarkıları deniz kenarına çektiğimiz arkadaş arabalarında paylaşırdık çoğu zaman. Karadenizin karşı ötesindeki Zagrep e bakarak ağlardık bazen nedensiz ... Bazende Aşık olurduk ve yine dinlerdik Lili Marlen türküsünü bazende dinlerken aşık olurduk, birine mi aşık olurduk, şarkıya mı onuda bilmezdik. Yine bilmezdik Lili Marlen ne anlama gelir düşünmezdik, inceden solcuyduk ve aşıktık işte neden Zagrep radyosunda söylenmişti? kimdi? kim söylemişti?... çok umurumuzda değildi açıkcası bildiğimiz yüreğimize dokunurdu Ahmet Kaya nın sesinden. Gün oldu devran döndü bu şarkılar her kesin şarkısı oldu solculuk ne idiki, sağcı olmakda ne idi duygular hep aynıydı , yaşanmak istenen hep aynıydı insandık işte kah kavga ettik, kah sevdik, solcu olduk, sağcı olduk, bazende solcuyken sağcıya aşık olduk, çoçuk olduk, büyük olduk, anne olduk derken öğrendik aslında ve bir olduk olmak istediğimizde buydu şimdi anlıyorduk biraz biraz tekamüldü herşey. yasa her zaman yürürlükteydi.
ve... ben yıllar sonra Ankaralı olduğum zamanlardı artık pek de kalmamıştı solculuk molculuk daha doğrusu ağzına etmişti taşralı solcu kadının Ankara.... şimdi ki savaş da bir başkaydı ölüm korkusu yoktu ama çok yorucuydu. Eski kitapların satıldığı bir kitapcıda gözüme ilişti LİLİ MARLEN TÜRKÜSÜ -yazar Lale ANDERSEN ne idi bu karşılaşmanın anlamı hiç de aklımda yokken, LİLİ MARLEN nin kitap olduğunu bilmiyordum ki ben sadece onu Atilla İLHAN ın şiiri ve Ahmet Kayanın şarkısı olarak bilmiştim o ana kadar meditasyon da olmak gibi 6. çakram dile gelmişti anıları seyretmek ne kadar sürdü hatırlamadan satın alıp çıkmıştım oradan kitabı.
Sevgili Brajeshwarinin dediği gibi, minnacık parçalara ayırmıştım hatıraları o an, parçalamıştım anları yaşandı sanılan hayatı.
1972 Yılında basılmış ve ne zaman okunup değerini kaybedip buraya bırakılmıştı ben onu buluncaya kadar ne kadar zaman geçmişti ve hayatımın bir kesitini, yaşayamadığım aşkımı şimdi hayatta olmayan arkadaşlarımı abimi ve yeşil parkasını nasıl dile getirmişti. Bir kere demiştim ya birşey size aitse sizden önce o orada olacaktı ve tanrım lütfedince. ve öyle olmuştu işte...
Ve... yerini almıştı eski özgürlük ve yeni özgürlük kitaplarımın yanında ve bu sabahın 5.30 da kalkıp son 120 sayfasını bitirip hayat defterime katıncaya kadar 3 yıl geçirmişti kitaplığımda ve 2 ev değiştirmişti taşınmıştı benimle her gittiğim yere okunma sırası gelmişti artık LİLİ MARLEN gerçeğini bilmek, yarım kalan bir hikayenin tamamlanması içindi ve son günlerdeki yaşanılanlara biraz anlam katmak içindi , ve anlamıştım ki... sormuştum ya kendi kendime neden karşıma çıktı diye 3 yıl önce neden karşılaştığımı bu kitapla? işte anlamı şimdide saklı idi ve şimdinin içindeydi anlamak istenenler .
Şimdiki zamanda gözler alışmış kalın ve parlak kapaklı ve bandröllü adı güzel mağazaların süslü raflarında dizili kitaplara ve kitap dükkanlarının kahve kokan kafelerine, ama LiLİ Marlen türküsü başka zamanın tozlu rafların, eskimiş aşkların kitabıydı ve acının. Bana kattığı birçok hoşluktan biri de bu romanın yaşanmış bir hikaye olmasının yanında ellerimde 4 yada 5 gün boyunca tuttuğum kahverengi eski cilt kapak üstüne parlak kağıttan kaplama dış kapağında gülen güzel bir kadının yüzü ve kaldığımız yeri belirleyen saten kordela ayracı. sararmış yaprakları eski daktilo yazı tarzıydı.
Kitapdaki, Kuzey Almanyalı Wilke (Lale Andersen) 17 yaşında evlenir 3 çoçuk doğurduğu ressam eşinden 23. de ayrılır ve Almanyadan İsviçreye kaberelerde şarkı söylemek, para kazanmak için gelir (1939). Bu arada , Hitlerin ari ırk yaratma hastalıklı düşüncesinin SONRA tüm avrupayı VE Rusyayı yakıp yıkan şavaşı başlatması içinde Berlin Zürich arasında yaşanamayan aşkıdır, anneliğidir, sanatcılığıdır konusu . Aşkını yaşamaya çalışırken anneliğini ve sanatcılığını da yaşamaya çalışır Wilke.
Bütün değerlerin yerini sadece ari ırk yaratmak egosunun kapladığı ve gitgide büyük bir coğrafyaya yayılan şavaşta, cephede bir Alman Askerin ( Hans Leip ) yazdığı bir şiirmiş ilk önce LiLi Marlen. Bu asker aslında hayatına girmiş ve şimdi geride bıraktığı ve cephede nöbet tutarken düşlerinde birleştirdiği iki ayrı kadına duyduğu aşkı ve özlemi anlatıyormuş LiLİ ve Marlen iki ayrı kadının tek bir aşk dönüşen hikayesiydi şiire konu olan ve sonra bestelenip (Rudolf Zink) Lale Andersenin söylediği ve hayatını değiştiren aşk ve savaş şarkısı oluyordu bu kitapda. Bütün cepelerde dinlenen hatta Amerikada. O tarihte belkide bu güne kadar, bu kadar geniş coğrafyada ve bu kadar sıklıkla dinlenen tek şarkıdır ve söyleyenenin bile bilmediği. Çünkü savaş öyle bir hale getirmişki Almanyayı biz filimlerden izledik ama kitapda anlatılanlar filimlerin bunları çok iyi yansıttığını gösteriyor, değil radyo dinlemek insanlar sığınaklardan çıkamıyor ve sadece şehirlere düşen bomba sesleri uçak seslerini dinlemek zorunda bırakılıyor ve sonrasında duyabildikleri insan çığlıklarını.
Atilla İLHAN 'ın şiirinde Zagrep Radyosu aslında Belgrat Radyosudur kitapda. Her akşam saat 10 a 5 kala bu şarkı çalınmaya başladığında bütün cephelerde sessizlik olurmuş Almanyada, Rusyada, Kuzey Afrikada ve savaş dururmuş şarkı bitinceye kadar, hiçbir komutanın emri olmadan dururmuş kimbilir ne hülyalara dalarmış zorla şavaştırılan insanlar ve saat 10 a 5 kalaya geldimi sessizliğin içinden bir ses yankılanır karşı düşman cepheden, Alman askerlerinin cephesine Hey ASKER Radyonun sesini açsana biraz .....ve başlamış Lili Marlen türküsü ve hiç bitmesin istenirmiş.
Lale Andersen Kuzey Almanyalı hitlerin genetik bilgilerine göre ari ırkdandı ama ne çareki kalbini verdiği adam bir yahudiydi Zürich ve Berlin artık birbirine çok uzaktı kilometreler az olsada. Bütün kitap boyunca ve savaş boyunca ona tekrar kavuşmak oldu Wilkenin bütün hikayesi ve bu uğurda verdiği şavaş. Şarkı Hitlerin komutanları tarafından yasaklanır bir dönem. Gerekçe : Askerleri savaş psikolojisinden uzaklaşmasıdır Vahşeti birden bire durdurur çünkü her çalındığında ve tüm cepheler deki askerler ruhlarına çekilir ve bırakırlar savaşmayı. Ama bu yasaklama kısa sürer çünkü bütün dünyadan yüzbinlerce mektup yağar Führer in Komutanlarına artık kontrolden çıkmıştır Lili Marlen Türküsü ve her gün defalarca çalar Belgrat Radyosunda ve hep bir ağızdan ve bir çok dile çevrilir ve söylenir.
Lale Andersen Savaş yoksulluğunda giyecek elbise ve ayakkabı bulamasada çok ünlüdür artık turneler devam eder savaşa rağmen savaş haberlerinin yanında haberleri çıkar gazetelerde ve şarkı onu korur nazi zulminden ve savaş biter artık Hitlerin ölüm haberi duyulur tüm Almanyada şansı yaver gidenler hayatda kalmışlardır kalmışlardırda şimdide hepsine nazi gözüyle bakılmakta ve nazilikten arınma proğramına tabii tutulmaktı başlarına gelen pişmiş tavuk misali.
Robert in ıhlamur kokan tenini çok özlemişti Wilki Lindau vapur iskelesinde buluşacaktı onunla büyük zorlukları aşarak çünkü nazi arınma proğramı gereği halen yurt dışına çıkması yasaktı ama kırmalı geceliğini almayı unutmamıştı yanına. Robert'i getiren gemi gelir sonunda ve en son yıllar önce gördüğü sevdiği adam karşısındadır artık, ona delice sarılır ama Wilki o çok özlediği ıhlamur kokusunu duyamaz nedense, bir terslik olduğunu anlar kadınsı hisleri uzun sohbetler edilir ama söz bir türlü aşka gelemez ve sonunda Robert derki:
''Bak Wilki bizim birbirimizi sevmemiz düne ait, geçmiş bir aşka olan hatıralar. Onun için bu aşkı canlandırmayı gereksiz buluyorum iki üç yıl sonra pişman olacağımız adımı neden atalım'' ve Robert dostluk teklifiyle bitirir aşkı....
''Vapurdan enson biz indik kocaman bon boş meydanda durduk. Güneş batmıştı. Rüzgar soğuk esiyordu. Paltoma sarıldım. Kırmalı geceliği sardığım paket elimden düştü.
Akşam rüzgarı Robert in sesini titretiyordu arkamdam:
Kaderini bana bağlayacağına Lili Marlen şarkısına bağla...''
olmuştu duyduğu son söz Wilkinin.
Hans Leip in cephede, kalbindeki bütün aşklarını bir aşk halinde bütünleştirip düşleyerek, sadece aşk için yazdığı bu şiir, aksine Wilkiye şöhret dolu hayatı verirken aşkının bitme nedeni olmuştu.
Kitabın Adı Lili Marlen Türküsü ve altında Parantez içinde Bir şarkının hikayesi yazmakta. Bence Bir şarkı hikayesinin ötesindeydi anlatılanlar ve insanlığın hala temizliyemediği karmasıydı bu gün bile devam eden ve bedenlerin çok acı çektiği !!!!!! Dün gece yazımı bitirmek üzereyken buldum eski cd lerde Ahmet Kaya nın LİLİ Marlen türküsünü, buldum ve defalarca dinledim... şimdi benimde hissettiğim düne ait, eski bir şarkı ve aşka olan hatıralardı sadece ama tekrarlamak hatırlamak güzeldi.
.
Yasa yürülükteydi herşey değişim ve dönüşüm içindeydi ve evren ne söylediğimizi dikkatle dinliyordu hayatımızı bizim istediğimiz gibi bize vermek için ....
Aşk her zaman olmalıydı şarkılarımızda,
Şarkılarımızda dileklerimiz olmalıydı gelecekler için...
sevgimle
Navanalini
Daha Ankaralı olmadan, Zonguldaklı olduğumuz zamanlardı.... Madencinin ve Emeğin kentinde doğmak, anadan doğma Müslüman olmak gibi, anadan doğma solcu olmaktı....Zonguldak' ın kıvırcık kültürü, kömür madenlerini 1945 lere kadar işleten ingiliz ve fransız kültürüne karışmış halinden kaynaklanırdı ve bu ideolejisi. İşte bu kültür büyütmüştü bizleri çocukluk ve gençlik yıllarımız solculuk hikayeleriyle geçmişti... o zaman ve durum gereği. Sisli puslu Kış günlerinde havaya karışan kömür kokusu tetiklerdi eski duyguları ...
Yaşımız gereği, üzülürdük, özenirdik solculuğu abilerimiz gibi yaşayamadık diye. Yine yaşımızın deli kanı gereği, bizde kurtarmak isterdik dünyayı, kavga isterdi canımız ve değişimlerin ancak kavgayla savaşla olduğuna inandırıldığı dönemlerin sonlarıydı aslında o dönemler. birazda bilirdik onların neler yaşadığını genellikle her evde yaşanan benzer hikayelerdi hepimizin bildiği pek parası olmadığı için gençlerin bir kitap alınırdı ve bütün mahallenin ( biz m'ale derdik ve halen öyledir) evlerini gezerdi bu kitaplar, geceleri yazıya çıkarlardı usulca abiler sabah olunca anlardık taze özgürlük sloganlarını okurduk malenin rutubetli duvarlarından okula giderken yada banyo sobalarında yanarken görürdük Nazımın kitaplarını!!!.. Şimdi müzeler yapmak istesekde Mavi Gözlü Dev için kitapları, o zaman annelerin en korkduğu kitaplardı polis baskınlarında. VE biz ihtilali de gördük herşey değişmişti artık gereği buydu değişim ve dönüşüm yasası her zaman yürürl... tümünü göster
351 sayfa
1972 tarihinde, Kervan Yayınları tarafından yayınlandı