Mihrican’ın Vurduğu, Ayşe Yamaç’ın yetkin kaleminden doğan, Türkiye gerçeklerine dair çarpıcı tespitlerin yer aldığı, içinizi acıtacak bir roman.
Çocuk yaşta evlendirilen Billa’nın sevgisizlikle, törenin köleleştirdiği hayatıyla, kıstırılmışlığıyla hesaplaşması ve kapkaranlık günlerde sarıldığı hayallerle, kitaplarla, masallarla can verdiği umutlar...
Hayır, Ayşe Yamaç kurgulanmış, sahte bir hayatı anlatmıyor bu romanda; düpedüz sahici, etten kemikten, aynı havayı solumamıza karşın görmezden geldiğimiz çocuk-kadınları anlatıyor. Ve bunu öyle zengin bir edebi dille yapıyor ki, hayran kalmamak mümkün değil.
Mihrican’ın Vurduğu, Ayşe Yamaç’ın yetkin kaleminden doğan, Türkiye gerçeklerine dair çarpıcı tespitlerin yer aldığı, içinizi acıtacak bir roman.
Çocuk yaşta evlendirilen Billa’nın sevgisizlikle, törenin köleleştirdiği hayatıyla, kıstırılmışlığıyla hesaplaşması ve kapkaranlık günlerde sarıldığı hayallerle, kitaplarla, masallarla can verdiği umutlar...
Hayır, Ayşe Yamaç kurgulanmış, sahte bir hayatı anlatmıyor bu romanda; düpedüz sahici, etten kemikten, aynı havayı solumamıza karşın görmezden geldiğimiz çocuk-kadınları anlatıyor. Ve bunu öyle zengin bir edebi dille yapıyor ki, hayran kalmamak mümkün değil.
Çocuk veya gençlik romanında sahicilikten uzak, sahte kişilerin sayfalar arasında fink attığı kitaplar epeyce boldur. Bir kitabevine girip ilgili bölümün raflarına göz gezdirirseniz pek çoğuna denk gelirsiniz.
O kitaplarda ebeveynine ‘saygıyla’ yaklaşan çocuk ya da genç, “Anneciğim, izin verirseniz dışarı çıkıp arkadaşlarımla biraz hoşbeş etmek istiyorum, çıkabilir miyim?” der. “Babacığım, bizim için çalışıp nasıl da yoruluyorsunuz,” diye duygu çağıldatır. “Arkın’cığım, sen de arzu edersen sinemaya gidip güzel bir film izleyelim mi?” diye sorar.
Yaşamda karşılığı olmayan cümlelerdir bunlar. Gerçeklikle ilintileri yoktur. Ve yazarın “çocuk ve genç gerçekliğini anlamak ve aktarmak” amacıyla değil, “zihninde yaşattığı ve meşruluğuna inandığı ‘kul’u gerçek etme arzusuyla” kurgulandıklarından, hedefledikleri okura ulaşmaktan fersah fersah uzaktırlar.
İşte, Mihricanın Vurduğu, bu anlayışla kotarılmış ‘sahte’ kitaplardan keskin şekilde ayrılan, özgesine yalın gerçeği alma cesaretini gösteren, sarsıcı, etkileyici, yer yer şiir lezzetinde akan bir roman. Yazar Ayşe Yamaç, eğitmenlik yaşamı boyunca tanıklığını yaptığı yaşamların kokusunu barındıran bu gençlik romanıyla okurunun sadece gönlüne hitap etmeyi, ruhunu arındırmayı seçmiyor; alıyor eline adına “gerçek” denen balyozu, nalına mıhına bakmadan zihinlere indiriyor. “Bakın,” diyor, “görmeyi seçmediğiniz topraklarda böyle öyküler de yaşanıyor!”
Mihricanın Vurduğu, Ayşe Yamaç’ın yetkin kaleminden doğan, Türkiye gerçeklerine dair çarpıcı tespitlerin yer aldığı, içinizi acıtacak bir roman. Çocuk yaşta evlendirilen Billa’nın sevgisizlikle, törenin köleleştirdiği hayatıyla, kıstırılmışlığıyla hesaplaşması ve kapkaranlık günlerde sarıldığı hayallerle, kitaplarla, masallarla can verdiği umutlar yer alıyor sayfalarda. Üstelik yazarının Tanrı vergisi edebi yeteneğini sakınmadan kullanmasıyla, kâh gözleri yaşartıyor, kâh iç acıtıyor, kâh gülümsetiyor… Ama her durumda geçip kalbinize yerleşiyor ve son sayfayı da kapatınca ince ince kanayacak bir yara bırakıyor orada –kahve telvesi gibi tadı buruk, adına “yaşam” dediğimiz yalın bir tortu belki de. Çünkü başkahraman Billa inadına şöyle diyor kendi kalbine:
Kısacık yaşamımda, yüzyıllara taş çıkartacak durgun zamanı, çektiğim acıları düşünüyorum. “Geçen gün mü, yoksa ömrüm mü” diye düşünmeden edemiyorum; ömrüm olduğunu bile bile… Bir türkünün “ömrüm ömrüm” sözleri takılıyor dilime. Öncesi ve sonrası yok. Yalnızca tek sözcüğün ikilemesi: “Ömrüm ömrüm…” Geriye dönüp bakıyorum da hüzünden başka ne sığdırmışım birkaç aylık evlilik yaşamıma… Yalnızca acılar, isyanlar, çığlıklar… Hesapsızca… Zaman durmuş yerinde, ben avuçlarımla uğurlamışım giden günü, hep acıyla. Şimdi yüreğimi alıyorum elime; hüzünleri, gelen günün ışığıyla yıkayarak… Çocukların gülüşlerine sığınarak, Nuriye Abla’nın ana yüreğine konarak… Bir günü daha uğurluyorum ömrümden. Giden güne yanmıyorum ama. Dilimde o türkünün ezgisi: Ömrüüüüm ömrüm!
Hayır, Ayşe Yamaç kurgulanmış, sahte bir hayatı anlatmıyor bu romanda; düpedüz sahici, etten kemikten, aynı havayı solumamıza karşın görmezden geldiğimiz çocuk-kadınları anlatıyor. Ve bunu öyle iyi yapıyor ki, yazın gücüne hayran kalmamak mümkün değil.
Mihricanın Vurduğu, Ayşe Yamaç
BU Yayınevi, 2011, İstanbul
Gençlik Roman, 256 sayfa
Karton Cilt, 256 sayfa
2011 tarihinde, Bu yayınevi tarafından yayınlandı