Tıp mesleği, Hipokrat'tan Louis Posteur'e kadar, bulaşıcı hastalıkların nedeni konusunda neredeyse tamamen yanlış fikirlere bağlı kalmıştı. Hacamat, hastayı zorla kusturma ve gizemli kocakarı ilaçları başlıca çareler arasındaydı. Genellikle ameliyat lekeleriyle dolu kasap önlükleri giyen cerrahlar farkına varmadan bir hastadan bir diğerine hastalık bulaştırıyordu. Ardından mikrop devrimi geldi: yirmi yıllık bilimsel ustalık, sıra dışı entelektüel cesaret ve amansız kişisel çekişmenin ardından doktorlar sonunda hastalıklara mikroskobik organizmaların yol açtığını fark ettiler. Tıp düşünce tarihinde belki de en büyük ilerleme olan mikrobun keşfi, doğrudan doğruya güvenli ameliyatlara, geniş çaplı aşı seferberliklerine, hijyen ve sanitasyon alanında çarpıcı iyileştirmelere ve süt ürünlerinin pastörizasyonuna önayak olmuştur. Hepsinden de öte, bu gelişme günümüzde birçoğumuzun hayatını borçlu olduğu antibiyotik ilaçların ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. John VValler, bu kitapta, hastalığa bakış açımızı köklü bir şekilde değiştiren tıp tarihindeki bu yirmi yılının içyüzünü sürükleyici bir dille anlatmaktadır.
Tıp mesleği, Hipokrat'tan Louis Posteur'e kadar, bulaşıcı hastalıkların nedeni konusunda neredeyse tamamen yanlış fikirlere bağlı kalmıştı. Hacamat, hastayı zorla kusturma ve gizemli kocakarı ilaçları başlıca çareler arasındaydı. Genellikle ameliyat lekeleriyle dolu kasap önlükleri giyen cerrahlar farkına varmadan bir hastadan bir diğerine hastalık bulaştırıyordu. Ardından mikrop devrimi geldi: yirmi yıllık bilimsel ustalık, sıra dışı entelektüel cesaret ve amansız kişisel çekişmenin ardından doktorlar sonunda hastalıklara mikroskobik organizmaların yol açtığını fark ettiler. Tıp düşünce tarihinde belki de en büyük ilerleme olan mikrobun keşfi, doğrudan doğruya güvenli ameliyatlara, geniş çaplı aşı seferberliklerine, hijyen ve sanitasyon alanında çarpıcı iyileştirmelere ve süt ürünlerinin pastörizasyonuna önayak olmuştur. Hepsinden de öte, bu gelişme günümüzde birçoğumuzun hayatını borçlu olduğu antibiyotik ilaçların ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. John VValler, bu kitapta, hastalığa bakış açımızı köklü bir şekilde değiştiren tıp tarihindeki bu yirmi yılının içyüzünü sürükleyici bir dille anlatmaktadır.
Hippokrates ve Galenos’un yolundan giden 18. yy doktorları doğal olmayan etmenlerin, doğa yasalarını çiğnemesi sonucu vücut sıvılarının alt üst ederek hastalığı yol açtığını düşünüyordu diyerek metnini açan ve geçmişin tıbbi yaklaşımına ışık tutan yazar, tıbbın sahip olduğu kusturucu, idrar söktürücü ve müshil cephaneliğinin nedenini vücut sıvılarının dengelenmesi dogmasından çıktığını açıklıyor okurlarına. Dönem doktorlarının insan vücudunu hidrolik bir makine gibi gördüğünü bu yüzden enflamasyona savaş açmanın önemine inandıklarını vurguluyor. Doktorların farklı tıbbi geçmiş ve yaşam tarzına sahip hastalarında dahi etmeni içeride değil dışarıda arıyordu dolayısıyla her hastaya özel bir tıbbi neden uydurulduğunu belirten yazar, aynı zamanda aşağılık kompleksiyle desteklenen doktorların hasta ziyareti yapması, zengin hastaların başucunda saatler harcamaları ve sadece bir hastaya bakmaları gibi nedenlerden ötürü ortaya çıkan hastalığı fark edemediklerini ve koşulları bireyselleştirdiklerini belirtiyor.
Zehirli inorganik parçacıkları “miasma” olarak tanımlayan tıbbın hala bulaşma kavramına uzak olduğunu ancak “Kara Veba” dan sonra bulaşma algısının oluştuğunu belirten yazar, Avrupa’da bilinen ilk bilinçli aşının 1721’de çiçek hastalığına karşı İstanbul’da öğrendiklerini uygulayan bir İngiliz aristokrat tarafından yapıldığını da eklemiş. 1700’lerde morgdan önceki son durak olan hastaneler, hastaların ölmeyi bekledikleri lağım çukurlarından farksız olduğunun ve Fransız Devrimi’nde varlıklı hastalar da can verdiği için doktorların hastane ziyareti yapmaya fırsat bulduğunu söyleyen yazar, modern tıbba okurun şükretmesini sağlıyor.
Hastaya gösterilen itaatin azalmasıyla toplumsal nezaket kurallarının aşındığını ve böylece fiziksel muayenenin ortaya çıktığını belirten yazar, her yıl yüzlerce kadavrayı kesip biçme lüksüne kavuşan doktorların hastalıkları daha yakından incelemesinin mümkün olduğunu ifade etmiş. Bulaşma savının kaydını tutan ve savunan ilk doktorun İskoçyalı Alexander Gordon ( 1789) olduğunu ekleyen yazar, İgnaz Sammelweis’in karşılaştırmalı araştırma yaparak loğusa hummasının ( kendi hastanesinde ) neden kaynaklandığını bularak bir adım daha ileri gitti diyen yazar, doğumların otopsi odasından doğruca doğumhaneye giden tıp öğrencileri tarafından yapıldığını da eklemiş. John Snow’un modern epidemiyolojinin temellerini atan çalışmasını açıklayıp Liebig ve Pasteur arasındaki yarışmaya geçmiş.
Isının kontrol edilmesiyle ve mayalanmanın organik bir süreç olduğunun ortaya çıkmasıyla üne kavuşan Pasteur’ün , ipekböceklerinin hastalığını incelerken sekonder zararlanma ve eradikasyonu da keşfettiğini belirten yazar; 1870’lerin sonlarında doktor ve cerrahların bugün aşina olduğumuz sterilizasyon ve güvenlik önelmlerini kulanmaya başladığını ifade etmiş. John Lister’in karbolik asidi keşfetmesi, Robert Koch’un belirli mikroorganizmların belirli hastalıklara yol açtığını kanıtlamasıyla ağır darbeler alan “miasma” algısının parçalanmasının yakın olduğunu, Pasteur’ün şarbon aşısını Roux ( yardımcısı) ve Touissant( rakibi ) yardımıyla bulmasıyla iyice gözden düştüğünü belirtmiş. Koch’un ünlü 4 postülatını aktaran yazar, lab kültürlerinin geliştirilmesi ve verem mikrobunun izole edilmesi gibi sıçrama noktalarını okuruyla paylaştıktan sonra, bir çok ölümcül hastalığın toplumun fakir kesiminde daha çok görülmesinin seçkin sınıfların hastalıkları tembellik ve kişilik zaaflarına yormasına bunların ahlaki bir ceza olarak görmesine neden olduğunu eklemiş. (“İnce hastalık” son derece zarif seçkin ve soylu insanları da hedef aldığı için bu görüş de aynı zamanda darbeler almış.)
Pasteur’ü yaşamını okuruyla paylaşan yazar, tifo araştırmaları sırasında bağışıklık proteinlerinin keşfedildiğini, birçok doktorun vücudun bağışıklık mekanizmasının ancak yaşayan bir mikropla aktive olacağı düşüncesine saplandığını ancak Richard Pfeiffer’ın bu görüşü yıktığını da ekleyen yazar, 20 yıl içinde ( 1879-1899) tıbbın hiç bu kadar derinden ve hızlı bir değişim geçirmediğini vurgulayarak tıbbın artık bir sanat değil bir bilim halini almasıyla değişim ve gelişmelere daha açık olduğunu ifade etmiş. Yazar, günümüzün tuvalet , sanitasyon, mikrop korkusu gibi konularına değinerek metnini kapatmış.
Bilim tarihiyle ilgilenen okurlar için tam bir şölen.
Ciltsiz, 202 sayfa
2014 tarihinde, Tübitak yayınları tarafından yayınlandı