Felsefe tarihinde modernlik iki anlamda anlasılabilir. İlk olarak, Descartes ile başlayan dönemi anlatan salt zamansal dışsal bir adlandırma olarat ve ikincisi, sözcüğün asıl anlamında, geleneğe tepkiyi anlatan çağdaşlık olarak. Birincisi, arı ussal boyutunda alındığı ölçüde, hiç kuşkusuz klasik olanla birdir ve Descartesten baska Spinoza, Leibniz, Kant, Fichte, Schelling ve Hegel tarafindan islenip geliştirildigi bicimiyle o eski kurgul bilgelik tinini yaşatandırbir arı ussallık ki tarihsel olarak Platon ve Aristotelesin felsefelerinde kristalize olmus ve Farabi tarafından bir kez daha tüm değeri içinde gün ışığına çıkarılmıştır.İkincisi, yeni, çağdaş, güncel vb. olarak sözcüğün olağan anlamında modern felsefe ise dogrudan dogruya Avrupa ekininin özgünlüklerini yansıtan bir süreçtir ve özellikle son yüzyılın felsefelerini anlatır. Felsefede modernliğin felsefe tarihine bir katkıda bulunmus oldugunu düsünmek doğaldır. Ama modern felsefeler zaman zaman çağdaşlığın özel sorunlan üzerine kafa yoruyor ve bu düzeye dek ilgiyle okunabiliyor olsalar da, bu çağdaş yazılarda felsefe arayan okura yetersiz, ilgisiz, giderek gülünç bile gelebilirler. Semioloji ve aşkınsal fenomenoloji, hermeneutik ve iletişim kuramcılığı, yapılaştırmacılık. varoluşçuluk ve algı felsefesi, dil felsefeleri ve özdekcilikbütün bunlar felsefe olmaktan cok olgun çağın hiç de olgunlaşmamış ilgi ve eğilimlerinin dışsal yöntem arayılarının ve bireysel özgünlük çabalarının kendilerini anlatım yollarıdırlar. Ve tümünün de kendi için bir değer olma değil ama kurgul felsefeye, felsefe tarihinde gerçekten özsel olana kuşkucu bir tepki olma gibi ortak bir özelligi vardır. Modern felsefe de, modern herşey gibi, özsel olarak geleneğe tepkidir; böylece kendinde gelenektir, çünkü gelenek modernizme dışsal değil, tersine onu o yapan karşısav, onun varlık nedeni, özsel doğasıdır: modern ancak geleneksel karşısında moderndir; bu yüzden modern felsefe dolaysızca tepkiseldir, koşulludur, özgür düşünme değildir. Avrupada Ortaçağı sonlandıran evrensel ussal tepki (Aydınlanma, Devrimler, Doğa Bilimleri, Reformasyon) usdışı ortaçağ geleneğine (Boşinanç, Bilgisizlik, Feodalizm, Katolik Kilise) karşıyken, özel olarak felsefe alanında bu karşıtlık Skolastizme yöneliktir, ve (eğer Descartesın başlattığı ussalcı çizgiyi parantezlersek) ilk olarak felsefe adına ilen sürülen ıvır zıvıra haklı olarak güvenmeyen görgücülüktür. Açıktır ki ikincisi tıpkı birincinin felsefe olması ölçüsünde felsefe ile ilgilidir; ama, birinçinin felsefe tarihinde üzerinden atlanacak bir safsatalar süreci olması ölçüsünde, yalnızca boş bir uğraştır. Görgücülüğün algı çevreni fiziksel-olmayandan, metafizikten duydugu kuşku tarafından belirlendiği için felsefeye salt karanlık bir imgelemden kaçınma dürtüsüyle yaklaştığı ve güvenilir biricik destek noktası olarak duyulur olana ya da özdeğe sarıldığı için, bu dar duyusal perspektifte kurgul felsefeyi de göremez, ya da yine de gördüğünde diretirse, klasiksel ya da kurgul olanı bir kez daha kendi görgücü terimlerine indirger, orada duyulara büyük bir haksızlık yapıldığını ve düşüncesi ya da tinsel olanın duyusal ya da özdeksel olanı yarattığını ileri sürüldüğünü imgeler. Bu yüzden modern felsefenin felsefe tarihine ilgisi bütünüyle olumsuzdur, onun kurgul içeriğine yabancıdır ve yabancı kalmayı sürdürur ve dolayısıyla birincil özelliği felsefe tarihinin bir eğitiminin ve kavrayışının eksik olmasıdır. Bu tarihte bilgi olan ya da gerçek olan hiçbirşey göremez; felsefe tarihinde kurgul tinin birer çözüm kazandırdığı mantıksal süreçler üzerine özgürce düşünmez ve orada özsel olanı değil ama yalnızca kendisinin oraya koyduğunu görürkendi imgelerinin kuruntularını. Bu süreç üzerine düşünerek kavramaktan cok sezinleyerek ayrımsandığı temel felsefe sorunlarını yalnızca yineler, henüz kendisinin yeterince öğrenmedigi ve bilmediği temalar üzerine yazar, içinden çıkmayı başaramadığı sorunlarla çocukça bir haşarılık oynarken bu sorunları kendilerinden öğrendiği bir Platon ve Aristotelese, bir Spinoza ve Hegele dudak büker, tırmanmaya çalıştığı dağın daha eteklerinde sendeleyince büyük bir gevşeklikle onların çoktanır aşıldığı sanısında kendine yeterli doyumunu bulur. Felsefede modernlik biçimsel ve zamansal olanı vurguladığı ölçüde, ussal olana ilgisiz ve duyusal olana bağlı olduğu ölçüde kuşkuculuk ile birdir ve bu yüzden sözcüğün gerçek anlamında felsefenin, özgür düşüncenin aarı etkinliği olan o bilimsel tinin Eski Yunanistandan Hıristiyan Batıya kalıt olduğu biçimindeki modern önyargının çoktandır kendi kendini çürüttüğünü söylemek gerekir. A. YARDIMLI
Felsefe tarihinde modernlik iki anlamda anlasılabilir. İlk olarak, Descartes ile başlayan dönemi anlatan salt zamansal dışsal bir adlandırma olarat ve ikincisi, sözcüğün asıl anlamında, geleneğe tepkiyi anlatan çağdaşlık olarak. Birincisi, arı ussal boyutunda alındığı ölçüde, hiç kuşkusuz klasik olanla birdir ve Descartesten baska Spinoza, Leibniz, Kant, Fichte, Schelling ve Hegel tarafindan islenip geliştirildigi bicimiyle o eski kurgul bilgelik tinini yaşatandırbir arı ussallık ki tarihsel olarak Platon ve Aristotelesin felsefelerinde kristalize olmus ve Farabi tarafından bir kez daha tüm değeri içinde gün ışığına çıkarılmıştır.İkincisi, yeni, çağdaş, güncel vb. olarak sözcüğün olağan anlamında modern felsefe ise dogrudan dogruya Avrupa ekininin özgünlüklerini yansıtan bir süreçtir ve özellikle son yüzyılın felsefelerini anlatır. Felsefede modernliğin felsefe tarihine bir katkıda bulunmus oldugunu düsünmek doğaldır. Ama modern felsefeler zaman zaman çağdaşlığın özel sorunlan üzerine kafa yoruyor ve bu düzeye dek ilgiyle okunabiliyor olsalar da, bu çağdaş yazılarda felsefe arayan okura yetersiz, ilgisiz, giderek gülünç bile gelebilirler. Semioloji ve aşkınsal fenomenoloji, hermeneutik ve iletişim kuramcılığı, yapılaştırmacılık. varoluşçuluk ve algı felsefesi, dil felsefeleri ve özdekcilikbütün bunlar felsefe olmaktan cok olgun çağın hiç de olgunlaşmamış ilgi ve eğilimlerinin dışsal yöntem arayılarının ve bireysel özgünlük çabalarının kendilerini anlatım yollarıdırlar. Ve ... tümünü göster