?Modernliğin Tanrısı?, Batı Avrupa?da milliyetçilik ideolojisinin doğuşunu, kıtanın özgün tarihsel, coğrafi ve ekonomik koşulları ile, Kavimler Göçü?nden bugüne uzanan bir süreci izleyerek anlatıyor. Milliyetçiliğin gelişim süreçlerini, sosyal bilimlerin herhangi birinden değil tümünden faydalanarak açıklama iddiasında olan Josep R. Lloberanın çözümlemeleri, Doğu ve Batı toplumlarında millet, milliyet, ulus gibi kavramların neden farklı algılandıklarına da ışık tutuyor. Yazar Hakkında? Havana doğumlu olan Josep R. Llobera, 1969dan beri yaşadığı İngilteredeki University College of London?da Antropoloji Bölümünde ve ayrıca Barselonadaki Pompeu Fabra Üniversitsinde ziyaretçi öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. Yazarın diğer eserleri: Foundations of National Identity: From Catalonia to Europe, New Directions in Anthropology (2005), The Making of Totalitarian Thought (2003), The Anthropology of Pre-capitalist Societies, Critical Social Studies (1981), An Invitation to Anthropology (2005), The Anthropology of Europe: Identities and Boundaries in Conflict, Explorations in Anthropology (1996). Kitaptan alıntılar? ?Güçlü günlerinde Roma İmparatorluğu bir Akdeniz imparatorluğuydu, yani Akdeniz etrafındaki tüm toprakların ve bazı kenar bölgelerin (örneğin Britanya) hkimiydi. Dördüncü yüzyıldan sonra imparatorluğun doğu ve batısı birbirinden uzaklaşmaya ve kaçınılmaz bir bölünmeye doğru ilerlemeye başladı. Romalılar için dünyanın kıtalara bölünmesinin çok da anlamı yoktu, onlar için önemli olan bir anlamda, kişinin medeni mi, barbar mı olduğuydu. Hıristiyanlığın ilerlemesiyle bu üç kıta çok daha önemli bir ideolojik anlam kazandı. Bunun nedeni Yaratılış (Genesis) kitabında Nuh?un çocuklarının dağılmasıyla ilgili bölümdü; bu bölümler Aziz Augustineden Sevilleli Isodorea kadar şu şekilde yorumlanmıştır: Yafesin (Japhet) soyundan gelenler Avrupaya, Samınki (Shem) Asyaya ve Hamınki (Ham) de Afrikaya yerleşti. Bu kıtalara yerleşen halklar farklı din unsurlarla değerlendirildi. Avrupa Hıristiyanlığın kıtasıydı (Aryan ya da pagan barbarlar olsa da). Asya eski ve daha düşük mevkie sahip olan dinin (Museviliğin) kıtasıydı ve Afrika da Hamın lanetinden sonra, Yafes ve Samın soyuna hizmet edecekti. Neredeyse bütün Batı Avrupa devletlerinin buluştuğu nokta, deniz aşırı sömürgelere sahip olarak itibarlarını, büyüklüklerini [grandeur] artırmaktı. Kendi kendini yönetme düşüncesinin ideolojik bir zemin kazandığı bir dönemde, en vahşi denizaşırı sömürgeci genişlemenin gerçekleşiyor olması ironiktir. Avrupa tarihindeki bu emperyalist aşama, genellikle üstün ırkların aşağı ırkları medenileştirme misyonu ile gerekçelendiriliyordu. Emperyalist ülkelerin yerine getirmeleri gereken ?ulusal bir misyonları vardı. Aşağı ırkların ulusal özgürlüklerini kazanmaları düşüncesi, Batılı devletler tarafından tamamen komik ve saçma bulunuyordu.? ?Kapitalizmin gelişimiyle milliyetçiliğin gelişimi arasında nedensel bir bağ kurulabilir mi? Böyle güçlü bir genelleme, en azından kapitalizm ve milliyetçilik sözcüklerinin sırasıyla farklı tarihsel ve tanımsal kaynakları olduğu için yetersiz kalacaktır. Şimdiye kadar milliyetçiliğin modernliğiyle ilgili farklı konumlarının yanı sıra muhtelif tanımlarıyla da karşılaştık. Kapitalizme gelince, bazı yazarlar (Pirenne, Lopez) kapitalizmin kaynağını Orta Çağda Hollanda ve Belçikadaki ve Kuzey İtalyadaki üretim ve ticaret merkezlerine dayandırmıştır. Çağdaş sosyal bilimciler (Braduel, Wallerstein, MacFarlane, Mann) gibi klasik sosyolojik gelenek de (Marx, Weber) on altıncı yüz yılı feodalizmden (ne şekilde tanımlandıysa) kapitalizme geçişin en önemli kısmı olarak görürler. Bunların dışında kapitalizmin on sekizinci yüzyılın ortasında meydana gelen Sanayi Devrimine ve hatta ancak on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen önemli teknolojik gelişmelere (demir, kömür, demiryolları) kadar tam anlamıyla yerleşmediğini düşünenler de (Landes) vardır.? ?Devlet milliyetçiliğinin sonucu, elbette ki 1918 ve 1945 yılları arasındaki dönemde (o döneme kadar faşist yönetimler biraz daha yumuşamış olsa da 1970lere kadar Portekiz ve İspanyada örneklerinde olduğu gibi) Batı Avrupada gelişen faşist rejimlerdir. Devlet ?dinin reddedildiği ve sanayileşmenin insanı insanlıktan çıkardığı bir çağda, insanların fiziksel ve duygusal yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan gıdayı sağlayabilmek amacıyla? milliyetçiliğin kapasitesini kullanmıştır. Milliyetçilik, gittikçe anlamını yitiren bir evrende insanların hayatlarına anlam katabilecek güçlü tarihsel ve yerel duygulara dokunabildiği için büyüdü... Milliyetçilik, yarı-dinsel bir sadakat sağlayarak devleti güçlendirebilirdi? (Schlesinger, A. 1981: IX).
?Modernliğin Tanrısı?, Batı Avrupa?da milliyetçilik ideolojisinin doğuşunu, kıtanın özgün tarihsel, coğrafi ve ekonomik koşulları ile, Kavimler Göçü?nden bugüne uzanan bir süreci izleyerek anlatıyor. Milliyetçiliğin gelişim süreçlerini, sosyal bilimlerin herhangi birinden değil tümünden faydalanarak açıklama iddiasında olan Josep R. Lloberanın çözümlemeleri, Doğu ve Batı toplumlarında millet, milliyet, ulus gibi kavramların neden farklı algılandıklarına da ışık tutuyor. Yazar Hakkında? Havana doğumlu olan Josep R. Llobera, 1969dan beri yaşadığı İngilteredeki University College of London?da Antropoloji Bölümünde ve ayrıca Barselonadaki Pompeu Fabra Üniversitsinde ziyaretçi öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. Yazarın diğer eserleri: Foundations of National Identity: From Catalonia to Europe, New Directions in Anthropology (2005), The Making of Totalitarian Thought (2003), The Anthropology of Pre-capitalist Societies, Critical Social Studies (1981), An Invitation to Anthropology (2005), The Anthropology of Europe: Identities and Boundaries in Conflict, Explorations in Anthropology (1996). Kitaptan alıntılar? ?Güçlü günlerinde Roma İmparatorluğu bir Akdeniz imparatorluğuydu, yani Akdeniz etrafındaki tüm toprakların ve bazı kenar bölgelerin (örneğin Britanya) hkimiydi. Dördüncü yüzyıldan sonra imparatorluğun doğu ve batısı birbirinden uzaklaşmaya ve kaçınılmaz bir bölünmeye doğru ilerlemeye başladı. Romalılar için dünyanın kıtalara bölünmesinin çok da anlamı yoktu, onlar için... tümünü göster