Şu saykal-ı İslamiyet (Muhakemat) ve Avam Reçetesi (Münazarat) olan iki eser, o dehşetli dağ ve dere ve sahraların kuvve-i münbitesi fevkalâde neşv ü nemâ vererek, kırk- elli gün zarfında hem yeşillendi, hem cesim bir şecere oldu, hem meyve verdi. Evet öyle bir vakitte vücuda geldi ki, dağlar beni derelerin haşin eline fırlatıyordu. Onlar da, beni sahraların yüzlerine çarpıyordu. Sonra, hamiyet-i milliye ve hamiyet-i İslâmiye şu iki sınıf meyveleri dağ başından koparıp ve bazan rüzgâr vurup, derenin dibine düşmüş meyveleri ilâç için toplayıp, medine-i medeniyetin çarşısına götürdüler. Hatta bir kısmı Bâşid Dağının yemişidir, bir tifesi Ferrâşîn Ovasının meyvesidir, bir mikdarı Beytüşşebap Deresinde kırmızılanmış meyvesidir. İşte şu iki eseri yazdığım vakit, zaman kısa, mekân vahşî, ben seyyah, zihin müşevveş, vücud yarım hasta, yazmak acele olduğundan, elbette müşevveş olmuştur.Ey ehl-i insaf! Mazeretim bu. Kabul ederseniz, insafın gereğidir; etmezseniz, emin olunuz, size minnet etmem, hiç de kabul etmeyiniz. Sizin minnetiniz dağ başında olsun. Size beğendirmek için değil, belki Hakka hizmet için yazdım vesselam.
Şu saykal-ı İslamiyet (Muhakemat) ve Avam Reçetesi (Münazarat) olan iki eser, o dehşetli dağ ve dere ve sahraların kuvve-i münbitesi fevkalâde neşv ü nemâ vererek, kırk- elli gün zarfında hem yeşillendi, hem cesim bir şecere oldu, hem meyve verdi. Evet öyle bir vakitte vücuda geldi ki, dağlar beni derelerin haşin eline fırlatıyordu. Onlar da, beni sahraların yüzlerine çarpıyordu. Sonra, hamiyet-i milliye ve hamiyet-i İslâmiye şu iki sınıf meyveleri dağ başından koparıp ve bazan rüzgâr vurup, derenin dibine düşmüş meyveleri ilâç için toplayıp, medine-i medeniyetin çarşısına götürdüler. Hatta bir kısmı Bâşid Dağının yemişidir, bir tifesi Ferrâşîn Ovasının meyvesidir, bir mikdarı Beytüşşebap Deresinde kırmızılanmış meyvesidir. İşte şu iki eseri yazdığım vakit, zaman kısa, mekân vahşî, ben seyyah, zihin müşevveş, vücud yarım hasta, yazmak acele olduğundan, elbette müşevveş olmuştur.Ey ehl-i insaf! Mazeretim bu. Kabul ederseniz, insafın gereğidir; etmezseniz, emin olunuz, size minnet etmem, hiç de kabul etmeyiniz. Sizin minnetiniz dağ başında olsun. Size beğendirmek için değil, belki Hakka hizmet için yazdım vesselam.