Gazinin Hüzünlü Aşığı adlı çok satan kitabımızın yazarı Nehir Roggendorf Eyüboğlu bu kez bir kadının yaşamından kritik bir pasaj sunuyor bizlere. Hayatının en verimli çağında, neşe ve enerji dolu bir sanatçı yeni kurduğu reklam ajansıyla hayatta kendine saygın bir yer açmak, başarıyı yakalamak üzereyken kader onu kestiriyor gözüne... Bu yorucu ve acı dolu süreçte ölüme yaklaşırken ilginç bir yolculuk başlıyor onun için. Önce kendi hayatını sorguluyor, yaşamının şehirleri gözlerinin önünden akıp geçiyor. Yeni hayatının baş mekanı hastaneler ise onu sarsacak anlarla doluşuyor bir anda. Hastanelerin daha önce onu etkilemeyen rutin hayatı onu sarsıyor, yoğun bakım hastaları, refakatçiler, hasta bakıcılar... Azrailin gözlerinin değdiği yerde bıraktığı izler ve ona yaklaşmanın heyecanı... ...Bu, benim ondan duyabildiğim son güzel sözlerdi. Sanki şimdi artık en yüksek zirveden Bungee Jumping yapmak için hazır bir şekilde komut bekliyordum. Beynim yok! Kalp mi, o da ne? Nehir, diye biri var mıydı? Birden ışıklar sönüyor. Yumuşak, rahat, huzurlu ama, oldukça keyifli bir inişle, yeşil rengin içinde kaybolmaya başlıyorum. Yeşilin tüm tonları, baş döndürücü bir hızla, beni içine çekiyor! Yerin yedi kat dibine doğru adeta uçuyorum! Renk, neden yeşildi? Üzerimde, sağımda solumdaki tüm örtülerin rengi mi kalmıştı bakışlarımda... Ama, artık tüm ışıklar sönmüştü. Işık olmayınca renklerin ne önemi vardı?
Gazinin Hüzünlü Aşığı adlı çok satan kitabımızın yazarı Nehir Roggendorf Eyüboğlu bu kez bir kadının yaşamından kritik bir pasaj sunuyor bizlere. Hayatının en verimli çağında, neşe ve enerji dolu bir sanatçı yeni kurduğu reklam ajansıyla hayatta kendine saygın bir yer açmak, başarıyı yakalamak üzereyken kader onu kestiriyor gözüne... Bu yorucu ve acı dolu süreçte ölüme yaklaşırken ilginç bir yolculuk başlıyor onun için. Önce kendi hayatını sorguluyor, yaşamının şehirleri gözlerinin önünden akıp geçiyor. Yeni hayatının baş mekanı hastaneler ise onu sarsacak anlarla doluşuyor bir anda. Hastanelerin daha önce onu etkilemeyen rutin hayatı onu sarsıyor, yoğun bakım hastaları, refakatçiler, hasta bakıcılar... Azrailin gözlerinin değdiği yerde bıraktığı izler ve ona yaklaşmanın heyecanı... ...Bu, benim ondan duyabildiğim son güzel sözlerdi. Sanki şimdi artık en yüksek zirveden Bungee Jumping yapmak için hazır bir şekilde komut bekliyordum. Beynim yok! Kalp mi, o da ne? Nehir, diye biri var mıydı? Birden ışıklar sönüyor. Yumuşak, rahat, huzurlu ama, oldukça keyifli bir inişle, yeşil rengin içinde kaybolmaya başlıyorum. Yeşilin tüm tonları, baş döndürücü bir hızla, beni içine çekiyor! Yerin yedi kat dibine doğru adeta uçuyorum! Renk, neden yeşildi? Üzerimde, sağımda solumdaki tüm örtülerin rengi mi kalmıştı bakışlarımda... Ama, artık tüm ışıklar sönmüştü. Işık olmayınca renklerin ne önemi vardı?