18. yüzyılın ikinci yarısından başlayan ve 19. yüzyılın ilk yarısının sonlarına uzanan süreçte Osmanlı dış ticaret yapısı bir dizi etki altında dönüşüm geçirmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde yavaş yavaş ithalatçı bir kimliğe doğru evrildi. Avrupanın mamul malları yavaş ama kararlı bir şekilde Osmanlı pazarlarında görünmeye başladı. Osmanlı halkı batının yeni ürünleriyle tanıştı. Bu ürünlerin bazıları halkın daha önce bildiği ama batılı uluslar tarafından geliştirilerek ya da düşük maliyetle üretilerek Osmanlı topraklarına yeniden pazarlanan kahve ve baharat gibi mallardı. Diğer bazı mallar ise Avrupadaki üretim tekniğinin gelişmesine paralel olarak Osmanlıda kullanımı artan saat, cam, dürbün gibi yarı teknolojik mallardı. Söz konusu olmaya başlayan şey sinsice beliren, makine ile seri üretim yapan, organize olmuş bir yapı ile el imalatının sağlam ancak maliyetli üretim yapan yapısının rekabetiydi. Avrupanın tekstil ürünleri daha düşük maliyetle üretiliyordu ve Osmanlı halkının zevkine hitap ediyordu. Baharatın kontrolü zaten daha eski tarihlerde kaybedilmişti. İthalat içinde üretimde kullanılan ara malları 19. yüzyılın başında yok denecek kadar azdı. Boyamada kullanılan mallar, çivi, demir, çelik ve kalay bunlardan bazılarıydı. Ancak tam aksine kumaş, gıda ve manifatura-tuhafiye malları ilk sıralarda yer alıyordu. İthal mallarındaki bu dönüşümün nedenleri birçok değişkene bağlı olmalıydı. Bir kere üretilen mallar arasında maliyet farklılıkları belirginleşmeye başlamıştı. Batılı ulusların dünya hammadde kaynaklarını kontrol etmeleri, emek maliyetini düşürmeleri, üretim tekniğini iyileştirmeleri, dış ticaret politikalarını ihraç eğilimli olarak düzenlemeleri bu maliyet farklılıklarının temel nedenlerinden bazılarıydı. Aynı zamanda batılı uluslar, ürettikleri mal doğu menşeli bile olsa onu geliştirme yoluna gitmekteydiler. Teknolojideki tüm yenilikler en kısa zamanda üretime adapte edilmekteydi. Ancak bunlara rağmen Osmanlı bir fiili sömürge konumuna düşmediği gibi batılı ulusların ticari manevralarıyla da rekabet etmeyi denedi. İthal ikameci motiflerle sanayileşme hamlelerinde bulundu. Bunlar kapitalist mantıkla işletilmedikleri için sonuçta başarısızlığa uğradılar. Kendilerinden beklenen sanayileşmeyi gerçekleştiremediler. Doç.Dr. Mesud Küçükkalay, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğretim üyesidir.
18. yüzyılın ikinci yarısından başlayan ve 19. yüzyılın ilk yarısının sonlarına uzanan süreçte Osmanlı dış ticaret yapısı bir dizi etki altında dönüşüm geçirmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde yavaş yavaş ithalatçı bir kimliğe doğru evrildi. Avrupanın mamul malları yavaş ama kararlı bir şekilde Osmanlı pazarlarında görünmeye başladı. Osmanlı halkı batının yeni ürünleriyle tanıştı. Bu ürünlerin bazıları halkın daha önce bildiği ama batılı uluslar tarafından geliştirilerek ya da düşük maliyetle üretilerek Osmanlı topraklarına yeniden pazarlanan kahve ve baharat gibi mallardı. Diğer bazı mallar ise Avrupadaki üretim tekniğinin gelişmesine paralel olarak Osmanlıda kullanımı artan saat, cam, dürbün gibi yarı teknolojik mallardı. Söz konusu olmaya başlayan şey sinsice beliren, makine ile seri üretim yapan, organize olmuş bir yapı ile el imalatının sağlam ancak maliyetli üretim yapan yapısının rekabetiydi. Avrupanın tekstil ürünleri daha düşük maliyetle üretiliyordu ve Osmanlı halkının zevkine hitap ediyordu. Baharatın kontrolü zaten daha eski tarihlerde kaybedilmişti. İthalat içinde üretimde kullanılan ara malları 19. yüzyılın başında yok denecek kadar azdı. Boyamada kullanılan mallar, çivi, demir, çelik ve kalay bunlardan bazılarıydı. Ancak tam aksine kumaş, gıda ve manifatura-tuhafiye malları ilk sıralarda yer alıyordu. İthal mallarındaki bu dönüşümün nedenleri birçok değişkene bağlı olmalıydı. Bir kere üretilen mallar arasında maliyet farklılıkları belirginleşmeye baş... tümünü göster