İlhan Berkin sözsüz sesle kapıları açılan Poetikası, Logosuyla (YKY, 1996, 2001) el ele, baş aşağı, şiir üstüne düşünmeyi sürdürüyor.Tüm gün şiirde dolaşan bir şair, Valery, Ahmet Haşim, Rimbaud, Yahya Kemal, Mallarme, dil, gerçeklik, anlam-anlamsızlık, dize, yapı vd. üzerine örneklerle modern şiirin poetikasını çevreliyor. Şiirin ve dilin sıfır noktasına bir serüven: Poetika. TADIMLIKPOETİKA: Dil, anlatma aracı olduğu değin tersini de içerir. Kendi dışında hiçbir şey anlatmayabilir. Şöyle de söyleyebiliriz bunu: Anlamın olmadığı yerde de işlevini sürdürür. Şiirde bu daha belirgindir. Özneyi dışlar, başına buyruk sürdürür edimini. Susabilir, susmayı yeğleyebilir. Sessizlikle ilerleyebilir. Sözsüz sese de bürünebilir. Konuşmaz. Sözün üstünü çize çize yürüyebilir. Seçebilir bunu. Dahası, kimi durumlarda salt ses olarak da varolabilir. Yetinir onunla. Yetinir çünkü kimi yerde ses öznenin yerini alır, onu yüklenebilir. Bu kendi olma erkini, uzamda, zamanda da gerçekleştirebilir. Değil mi ki başına buyruktur, uzanabilir oraya da. Bir yankı, bir ılgım kılığına girerek uzaktan, ordan bakar. İşlevini böyle de sürdürebilir. Hem bize uzak olan, ona göre her zaman uzak değildir. Suskunluk da öyle: Ona göre o da susmuş değildir. Edim içindedir, dinamiğini o yoldan sürdürüyordur. Doğası gereği bütün bunlara açıktır dil. Bütün bunları kuşanır. Daha nice nice kılıklara girer. Özellikle de dağılıp parçalanarak görsel yapılar, biçimler edinir. Bu zaman dil kendi yapısının da dışına çıkarak, başı dönmüş gibi kendini ordan oraya vurur; ereksiz, amaçsız dolaşır. Doğasına karşı çıkar. Bir uyurgezerdir artık. Düşün, usdışının, cinnetin sınırlarına gelip dayanır. Tanınmaz, bilinmez olur. Varolduğu çok su götürür. Zıvanadan çıkmıştır çünkü, iler tutar yönü kalmamıştır. Bütün üyeleri kopmuş, darmadağın olmuş, serilmiş yatıyordur yerde. Bir cesettir. Şimdiye değin sürdürdüğü sınır bekçiliğini (dil, dünyamızı sınırlar) bırakmıştır, kendi bile değildir. Ama buna gene de ölüm gözüyle bakamayız, bir cançekişiş halidir bu. Mallarmé dilin bu zıvanadan çıkmak haline cinnet diyecektir. Aracılığı bütün bütün dışlamıştır artık. Aslında bu durumda dil hiçbir şey yüklenmiyordur. Bunun için, dilin bu haline Ludwig Wittgenstein: Bir şey önermiyor, susmayı yeğliyor, diyecektir. Bu, dilin her şeyi bir yana bırakıp kendi olduğu, öznenin yerine geçtiği, ordan seslendiği (susma da bir seslenmedir) bir durumdur. Böylece yazanı dışlamış, onun yerine geçmiştir. Yalnız yazanı mı? Girip çıktığı yeri de silip süpürmüştür. Gerisinde yalnız kendisi kalmıştır. Hem şu da var: Bir şiirde, bir metinde konuşan kimdir? Bu bilinemez. Başlangıçta şairi, yazarı görür gibi oluruz, ama yazma eylemi derinleştikçe bir imgeden, bir imden öteye gitmez bu. Bir şiir yaratı alanına girmeyegörsün, bilinmez, tanınmaz olur. Şairin söylediği, imgelediği; şiirin konusu diye baktığı kayıp gitmiştir. Orda konuşan şair değildir artık: Dildir, yalnız odur. Dil böyle bir işlev yüklendiğinde, kendinden başkası değildir. Bu yüzden Michel Butor, Ulyssesin konusunun dil olduğunu söyleyecektir. Gerçekten de Joyceın büyük yapıtında konudan çok, asıl ağırlık derinlemesine dildedir. O vurur ilkin. Kimi yerde hiçbir şey üretmiyor gibidir, kendinden başka. Hep o egemen öğedir. Dilin bu tavrını T.S. Eliot da işaret edecektir. Silence! and preserve respectful distance. For I perceive approachingThe Rock. (Susun! ve bozmayın gerekli uzaklığı. Çünkü seziyorum yaklaşmaktaRock.)Burada sessizlik, gerekli uzaklık bir sözcük olmaktan çıkmıştır, susmanın, uzaklığın kendisi olmuştur.Dilin geçirdiği bu serüveni, yani susmayı, bir şey önermemeyi, uzaklığı, kendi dışına çıkmayı, cinneti, daha nice şeyi bütün başyapıtlarda bulabiliriz. Joyceun, özellikle Finnegans Wakei (ki Fransızcaya uzun süre ancak altmış sayfası çevrilebilmişti); Beckettin, Hiçbir Şey Anlatmayan Metinler (Textes Pour Rien), İmge, Eşliki; Mallarménin kısaca: Zarla Asla Dönmeyecek Şans (Un Coup de Dés Jamais Nabolira Le Hasard) ilk anda sayılacaklar arasındadır.
İlhan Berkin sözsüz sesle kapıları açılan Poetikası, Logosuyla (YKY, 1996, 2001) el ele, baş aşağı, şiir üstüne düşünmeyi sürdürüyor.Tüm gün şiirde dolaşan bir şair, Valery, Ahmet Haşim, Rimbaud, Yahya Kemal, Mallarme, dil, gerçeklik, anlam-anlamsızlık, dize, yapı vd. üzerine örneklerle modern şiirin poetikasını çevreliyor. Şiirin ve dilin sıfır noktasına bir serüven: Poetika. TADIMLIKPOETİKA: Dil, anlatma aracı olduğu değin tersini de içerir. Kendi dışında hiçbir şey anlatmayabilir. Şöyle de söyleyebiliriz bunu: Anlamın olmadığı yerde de işlevini sürdürür. Şiirde bu daha belirgindir. Özneyi dışlar, başına buyruk sürdürür edimini. Susabilir, susmayı yeğleyebilir. Sessizlikle ilerleyebilir. Sözsüz sese de bürünebilir. Konuşmaz. Sözün üstünü çize çize yürüyebilir. Seçebilir bunu. Dahası, kimi durumlarda salt ses olarak da varolabilir. Yetinir onunla. Yetinir çünkü kimi yerde ses öznenin yerini alır, onu yüklenebilir. Bu kendi olma erkini, uzamda, zamanda da gerçekleştirebilir. Değil mi ki başına buyruktur, uzanabilir oraya da. Bir yankı, bir ılgım kılığına girerek uzaktan, ordan bakar. İşlevini böyle de sürdürebilir. Hem bize uzak olan, ona göre her zaman uzak değildir. Suskunluk da öyle: Ona göre o da susmuş değildir. Edim içindedir, dinamiğini o yoldan sürdürüyordur. Doğası gereği bütün bunlara açıktır dil. Bütün bunları kuşanır. Daha nice nice kılıklara girer. Özellikle de dağılıp parçalanarak görsel yapılar, biçimler edinir. Bu zaman dil kendi yapısının da dışına çıkara... tümünü göster