Lagman vilayetinin güney-batısındaki dağ yumaklarının arasındaki bu köyde doğacaktım.
Hemen her dağlı gibi, iri iri kayaların, büyük sularla buluşmak üzere çırpınan suların yakınında, onların seslerini duyarak .
- Büyük lagman suyu, taa aşağılarda, büyük şelaleyle, doğduğumuz dakikadan itibaren bize seslenmektedir.
Emeklemeye başlar başlamaz kolaylıkla ucurumların kenarına doğru gidişimiz bundan.Analar can havliyle yetişip bizi içeri götürürken ağlayışımız da.
Uçsuz bucaksız dar ve keskin vadiler, onların üzerine sarkmakta olan çelik gibi kayalarla döşeli uçurumlar işte bizim tabiatımız.
Nil vadisi buharlarını yayarak alabildiğine bir genişlikle suyunu akıtır. Şehre yaklaştıkça ağzı genişler suyun. Ve yucağına dışarı çıkararak ve daha da genişleyerek denize kavuşur.Binlerce millik bir koşunun sonunda, Afrika suyunun tuzlu suyla kaynaşması, ancak tarihi bir dikkatle etrafına bakmasını bilenlerin duyabildği bir çığlık gibi duyulur.Bunun dışında her şey insanların çıkarıp yaydığı sıcak, çapraşık ilişkilerin bir hercümerci sayılır.
Çocuklar doğar, insanlar azarlanır, kuşlar saçaklarda baygın durur, meydanların girişleri tıkanır, sokaklar insan kalabalığı altında ezilir...
Lagman vilayetinin güney-batısındaki dağ yumaklarının arasındaki bu köyde doğacaktım.
Hemen her dağlı gibi, iri iri kayaların, büyük sularla buluşmak üzere çırpınan suların yakınında, onların seslerini duyarak .
- Büyük lagman suyu, taa aşağılarda, büyük şelaleyle, doğduğumuz dakikadan itibaren bize seslenmektedir.
Emeklemeye başlar başlamaz kolaylıkla ucurumların kenarına doğru gidişimiz bundan.Analar can havliyle yetişip bizi içeri götürürken ağlayışımız da.
Uçsuz bucaksız dar ve keskin vadiler, onların üzerine sarkmakta olan çelik gibi kayalarla döşeli uçurumlar işte bizim tabiatımız.
Nil vadisi buharlarını yayarak alabildiğine bir genişlikle suyunu akıtır. Şehre yaklaştıkça ağzı genişler suyun. Ve yucağına dışarı çıkararak ve daha da genişleyerek denize kavuşur.Binlerce millik bir koşunun sonunda, Afrika suyunun tuzlu suyla kaynaşması, ancak tarihi bir dikkatle etrafına bakmasını bilenlerin duyabildği bir çığlık gibi duyulur.Bunun dışında her şey insanların çıkarıp yaydığı sıcak, çapraşık ilişkilerin bir hercümerci sayılır.
Çocuklar doğar, insanlar azarlanır, kuşlar saçaklarda baygın durur, meydanların girişleri tıkanır, sokaklar insan kalabalığı altında ezilir...
Bir çocuk dilinden elbette kirlenmiş kelimeler düşmemeliydi, çocuktu,saftı,temizdi.
Ve 80’lerin Afganistan’ında savaş ancak Zarifoğlu2nun dil ve üslubuyla bu kadar zarif anlatılabilirdi.
Savaş Ritimleri adlı bölüm her ne kadar roman olarak adlandırılsa da daha çok hikaye, zaman , olay ve mekan örgüsünün darlığı nedeniyle daha çok bir öykü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kitapta bir diğer roman olarak başlanılmış ancak yazarın tamamlama fırsatı bulamadığı “Anne” yazıldığı ve bize sunulduğu kadarıyla tamamlanabilseydi müthiş bir psikolojik roman olacağının izlenimlerini vermekte. Daha önce bu tür tamamlanamamış ancak daha sonraları editörler tarafından tamamlanmış olması adına noktalanıp harap edilen eserlere rağmen burada bu hikayede yazarın kaldığı yerde kalmış olmak okuyucuya ilerisi için kendi romanını yazma, okuma fırsatı tanımış. dileyen okuyucu,yola çıkılmış bu hikayede anne ve oğlunu hastane odasından alıp yola birlikte devam edebilir ya da odaya bir refakatçi koltuğu daha koyup anneyle oğlu konuşturabilir.
336 sayfa
Haziran2010 tarihinde, beyan tarafından yayınlandı