Kitabın odak noktası, kamusal kurumlarda dinin rolü ve dini inançların hayatımızda ne kadar yer kapladığı değil, tüm bunlardaki değişimi mümkün kılan koşullar.
(Jonathan Derbyshire, Philosopher's Magazine)
Bu Charles Taylor'ın gerçekten büyük önem taşıyan, çığır açan bir kitabı, çünkü burada, tüm sekülarizm tartışmasını yeni bir kalıba dökmeyi başarıyor. Yaşadığım süre içerisinde yazılmış en önemli kitaplardan biri .
(Robert N. Bellah)
Tanrı'ya, hatta belirli bir dine inanmamanın neredeyse imkânsız olduğu zamanlardan, dini inanışların "bireysel tercih" olarak görüldüğü ve akılcılaştırılmak zorunda hissedildiği günümüze nasıl geldik? 2007'de yayımlandığı günden bu yana dünya çapında büyük ses getirmiş ve Templeton ödülünü kazanmış olan Seküler Çağ 'da Charles Taylor, beş yüzyıla yayılmış sekülerleşme sürecini anlamak için modern bilimin doğuşuyla kaybedilen şeylere değil, bu bilimi mümkün kılan "toplumsal tahayyüldeki" değişimlere bakmamız gerektiğini söylüyor. Taylor Batı kültür tarihinin bu uzun kesitini olağanüstü bir incelikle yansıtırken, bir yandan da günümüz koşullarında, aşkın bir varlıkla bağlantılı bir hayatın olanakları üzerine felsefi bir tartışmaya girişiyor.
Kitabın odak noktası, kamusal kurumlarda dinin rolü ve dini inançların hayatımızda ne kadar yer kapladığı değil, tüm bunlardaki değişimi mümkün kılan koşullar.
(Jonathan Derbyshire, Philosopher's Magazine)
Bu Charles Taylor'ın gerçekten büyük önem taşıyan, çığır açan bir kitabı, çünkü burada, tüm sekülarizm tartışmasını yeni bir kalıba dökmeyi başarıyor. Yaşadığım süre içerisinde yazılmış en önemli kitaplardan biri .
(Robert N. Bellah)
Tanrı'ya, hatta belirli bir dine inanmamanın neredeyse imkânsız olduğu zamanlardan, dini inanışların "bireysel tercih" olarak görüldüğü ve akılcılaştırılmak zorunda hissedildiği günümüze nasıl geldik? 2007'de yayımlandığı günden bu yana dünya çapında büyük ses getirmiş ve Templeton ödülünü kazanmış olan Seküler Çağ 'da Charles Taylor, beş yüzyıla yayılmış sekülerleşme sürecini anlamak için modern bilimin doğuşuyla kaybedilen şeylere değil, bu bilimi mümkün kılan "toplumsal tahayyüldeki" değişimlere bakmamız gerektiğini söylüyor. Taylor Batı kültür tarihinin bu uzun kesitini olağanüstü bir incelikle yansıtırken, bir yandan da günümüz koşullarında, aşkın bir varlıkla bağlantılı bir hayatın olanakları üzerine felsefi bir tartışmaya girişiyor.
En sonunda okudum bitti, ama bu arada ben de bittim. İtiraf etmeliyim ki arada pek çok sayfayı atladım (atlamak zorunda kaldım).
Konunun etrafında dönen ve bir türlü konuya giremeyen, tekrarlarla dolu bir kitap. Charles Taylor'ın dili de kitabı çok zor okunur hale getiriyor. (Çevirisi mükemmel - Dost Körpe)
Sekülerlik, daha çok bir zihinsel evrim süreci olarak ele alınıyor. Avrupa'da ve Amerika'da seküler çağa geçilirken yaşananlardan neredeyse hiç bahsedilmiyor. Dünyanın geri kalanı ise yazarın ilgi alanına girmiyor bile.
Yazara göre aydınlanma devrimi yok, sadece Hıristiyanlık içinde reformasyondan başlayarak teizme ve deizme, daha sonra da ateizme doğru evrimsel bir geçiş var. (Dolayısıyla sürecin geriye doğru işleme ve yeni bir dine dönüş dalgası oldukça muhtemel.)
1000 sayfalık kitabın özeti bu. Ya da ben kitabı okurken o kadar yoruldum ve sıkıldım ki, ancak bu kadarını anlayabildim.
Karton Cilt, 1048 sayfa
Kasım2014 tarihinde, İş Kültür Yayınları tarafından yayınlandı