Dünyanın eski çağlarında insanlar, doğa olaylarını birçok mit ve şiirsel fabl şeklinde anlatırlardı. Onlara göre; Güneş’in, yıldızların ve Ay’ın üzerinde asılı olduğu mavi gök kubbe, Baş Tanrı’nın dünyanın üstüne astığı koruyucu bir kabuktu. Gökkuşağı, dünyadan cennete uzanan yanardöner bir köprüydü. Güneş ve Ay iki kurdun dünyanın etrafında sonsuza dek kovaladıkları bir devin çocuklarıydı. Yıldızlar, tanrıların cennetlerde yaktıkları, güneyin ateş ülkesinden gelen kıvılcımlardı. Gece, bazen dünyayı çiğle kaplayan köpükten yapılmış bir atın çektiği arabayı süren, esmer ve kötü, dişi bir devdi. Gün, gecenin oğluydu. Yelesinden parlayan ışıklarla yeri ve göğü aydınlatan bir at sürerdi. Zamanla dünya yaşlandıkça insanlar daha az şiirselleşip daha çok pratikleştikçe bu efsane ve hikâyelerin anlamı unutuldu. Ancak etkileri edebiyatta ve duygularımızda devam etti. Bizleri şekillendirdi. Bütün ulusların mitleri belleklerinde yaşar ve onların bugünlerini anlamalarına yardım eder. Sigmund’un hikâyeleri de Sakson ve Normandiyalıların atalarına aittir. Bunları okudukça Klasik Yunan hikâyelerinden ne kadar farklı olduklarını görür, bugünkü İskandinav ülke halklarının duygu ve düşüncelerini daha iyi anlarız. Onlar tüm insanlığın mirasıdır. Dünyanın eski çağlarında insanlar, doğa olaylarını birçok mit ve şiirsel fabl şeklinde anlatırlardı. Onlara göre; güneşin, yıldızların ve ayın üzerinde asılı olduğu mavi gök kubbe, Baş Tanrı'nın dünyanın üstüne astığı koruyucu bir kabuktu. Gökkuşağı, dünyadan cennete uzanan yanardöner bir köprüydü. Güneş ve ay iki kurdun dünyanın etrafında sonsuza dek kovaladıkları bir devin çocuklarıydı. Yıldızlar, tanrıların cennetlerde yaktıkları, güneyin ateş ülkesinden gelen kıvılcımlardı.
Dünyanın eski çağlarında insanlar, doğa olaylarını birçok mit ve şiirsel fabl şeklinde anlatırlardı. Onlara göre; Güneş’in, yıldızların ve Ay’ın üzerinde asılı olduğu mavi gök kubbe, Baş Tanrı’nın dünyanın üstüne astığı koruyucu bir kabuktu. Gökkuşağı, dünyadan cennete uzanan yanardöner bir köprüydü. Güneş ve Ay iki kurdun dünyanın etrafında sonsuza dek kovaladıkları bir devin çocuklarıydı. Yıldızlar, tanrıların cennetlerde yaktıkları, güneyin ateş ülkesinden gelen kıvılcımlardı. Gece, bazen dünyayı çiğle kaplayan köpükten yapılmış bir atın çektiği arabayı süren, esmer ve kötü, dişi bir devdi. Gün, gecenin oğluydu. Yelesinden parlayan ışıklarla yeri ve göğü aydınlatan bir at sürerdi. Zamanla dünya yaşlandıkça insanlar daha az şiirselleşip daha çok pratikleştikçe bu efsane ve hikâyelerin anlamı unutuldu. Ancak etkileri edebiyatta ve duygularımızda devam etti. Bizleri şekillendirdi. Bütün ulusların mitleri belleklerinde yaşar ve onların bugünlerini anlamalarına yardım eder. Sigmund’un hikâyeleri de Sakson ve Normandiyalıların atalarına aittir. Bunları okudukça Klasik Yunan hikâyelerinden ne kadar farklı olduklarını görür, bugünkü İskandinav ülke halklarının duygu ve düşüncelerini daha iyi anlarız. Onlar tüm insanlığın mirasıdır. Dünyanın eski çağlarında insanlar, doğa olaylarını birçok mit ve şiirsel fabl şeklinde anlatırlardı. Onlara göre; güneşin, yıldızların ve ayın üzerinde asılı olduğu mavi gök kubbe, Baş Tanrı'nın dünyanın üstüne astığı koruyucu bir kabuktu. Gökkuşağ... tümünü göster
Mitolojiye merak duyanlar okuyabilir.Çevirisi fena değil.
Ciltsiz, 264 sayfa
Nisan2012 tarihinde, İlya Yayınevi tarafından yayınlandı