Yüzyıldan fazla süren bir ihmâlden sonra, eski sivil toplum ve devlet konusu, yeniden, Avrupa siyaseti ile toplumsal kuramında hayati önemi bulunan bir tema hâline geliyor. Bu konu ilk kez 18. yüzyılın sonunda ortaya çıknıştır. Bundan sonra da, belirsizleştiği ( veya belirsizlik içine itildiği) ve hemen hiçbir iz bırakmaksızın yok olduğu 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, kısa ama dikkat çekici bir kariyere sahip olmuştur. Dolayısıyla, sivil toplum ve devlet arasındaki ayırımın son dönemlerde yeniden popülerlik kazanması kafa karıştırıcı bir sürpriz gibi gözükmektedir; Develet ( ve onun askerî, polisiye, hukukî, idarî, üretici ve kültürel organları) ile devlete ait olmayan (Piyasa tarafından düzenlenen, özel denetim altında bulundurulan veya gönüllü biçimde örgütlenmiş ) sivil toplum alanı arasındaki ayrım ile tam olarak ne kastedilmektedir?Bu derlemenin başlıca amacı, bu zor sorulara bazı cevaplar sunabilmektir. Bu derleme, sivil toplum ve devlet temasının bugün yeniden keşfedilmesine, bu konunun analitik boyutlarını, normantif anlamını ve siyasal potansiyelini inceleyerek açıklık getirmeye çalışmaktır. İlk başta beklenebileceğinden daha karmaşık bir ödev bu. Sivil toplum ve devlet konusundaki ilginin yeniden canlanması, birbiriyle örtüşen ve çelişen çeşitli etkenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu karmaşıklık, bu kitabın yapısında ve içeriğinde yansıtılmaktadır. Derlemedeki katkılar -son yirmi yıl içinde, konu ile ilgili olarak Avrupada yazılmış olanların en iyilerinden küçük bir seçme- kapsamları bakımından geniştir ve çeşitli bakış açılarına göre yazılmışlardır. Bu katkılar, sivil toplum ile devlet arasındaki ayırımın 18. yüzyıl sonlarındaki kökenlerini ve 19. yüzyıldaki gelişimini olduğu kadar, sözü edilen ayrımın çağdaş felsefede aldığı rafine biçimi ve felsefe içindeki gelişimini de incelemektedir. Sivil toplum-devlet ayrımının-Avrupanın medenîleşme süreci ve mutlakiyetçi devletlerin gelişimi ve çöküşü gibi- geçmiş olayları çözümlemekte ne denli işe yaradığı ortaya serilirken, ayrımın çağdaş sosyolojik anlamı, haneler, emek piyasaları, sendikalar, gönüllü örgütlenmeler, siyasi partiler ve devlet bürokrasileri gibi olgularla ilişkili olarak tartışılmaktadır.
Yüzyıldan fazla süren bir ihmâlden sonra, eski sivil toplum ve devlet konusu, yeniden, Avrupa siyaseti ile toplumsal kuramında hayati önemi bulunan bir tema hâline geliyor. Bu konu ilk kez 18. yüzyılın sonunda ortaya çıknıştır. Bundan sonra da, belirsizleştiği ( veya belirsizlik içine itildiği) ve hemen hiçbir iz bırakmaksızın yok olduğu 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, kısa ama dikkat çekici bir kariyere sahip olmuştur. Dolayısıyla, sivil toplum ve devlet arasındaki ayırımın son dönemlerde yeniden popülerlik kazanması kafa karıştırıcı bir sürpriz gibi gözükmektedir; Develet ( ve onun askerî, polisiye, hukukî, idarî, üretici ve kültürel organları) ile devlete ait olmayan (Piyasa tarafından düzenlenen, özel denetim altında bulundurulan veya gönüllü biçimde örgütlenmiş ) sivil toplum alanı arasındaki ayrım ile tam olarak ne kastedilmektedir?Bu derlemenin başlıca amacı, bu zor sorulara bazı cevaplar sunabilmektir. Bu derleme, sivil toplum ve devlet temasının bugün yeniden keşfedilmesine, bu konunun analitik boyutlarını, normantif anlamını ve siyasal potansiyelini inceleyerek açıklık getirmeye çalışmaktır. İlk başta beklenebileceğinden daha karmaşık bir ödev bu. Sivil toplum ve devlet konusundaki ilginin yeniden canlanması, birbiriyle örtüşen ve çelişen çeşitli etkenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu karmaşıklık, bu kitabın yapısında ve içeriğinde yansıtılmaktadır. Derlemedeki katkılar -son yirmi yıl içinde, konu ile ilgili olarak Avrupada yazılmış olanların en iyile... tümünü göster