Lenin'in emperyalizm konusundaki çözümlemelerinin, aradan geçen yarım yüzyıldan fazla süreye karşın tüm önemini koruyor olmakla birlikte, esas olarak emperyalizmin sadece belirli yönleri üzerine odaklanmış olduğunu da kabul etmek gerekir. Lenin'in emperyalizm çözümlemesinin odağındaki temel sorunlar tekelci kapitalizm çağında kapitalistler arasında yaşanan rekabet, Birinci Dünya Savaşının niteliği ve dönemin devrim olanakları olmuştur. Bununla birlikte emperyalizmin, Lenin'in de değindiği, ancak sorunun merkezine koyup yanıtlama çabasına girişmediği başka önemli yönleri de vardır. Bunlar içerisinde en önde gelenleri, emperyalist güçlerin sömürge ve yarı-sömürgelerle etki alanlarında bulunan diğer ülkeler üzerindeki egemenliğinin yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal etkilerin neler olduğudur. Bu sorularla, Lenin'in yanıtlamaya çalıştıkları arasında bir uyumazlık yoktur. Ancak kanımca arada önemli bir analitik farklılık var. Lenin'in sömürgeciliğin şiddetlenmesini ve özellikle de dünyanın yeniden paylaşımı için emperyalist güçler arasında yürütülen rekabeti incelerken haklı olarak üzerinde durduğu tarihsel dönemlendirme, diğer sorular karşısında aynı ölçüde geçerli değildir. Kuşkusuz zaman içerisinde gerek merkez gerekse de çevre ülkelerde önemli değişimler yaşanmıştır ve bu değişimlerin tarihsel olarak incelenmesi gerekir. Ancak çevre ülkelerdeki üretici güçlere, üretim ilişkilerine ve sınıf yapılarına ilişkin en temel soruların çözümlemesinin yapılabilmesi, Batının sömürge dünyasına taşıdığı en eski çarpıklıklardan itibaren, sömürgeciliğin, ekonomik yayılmacılığın ve sömürgeci güçler arasındaki rekabetin bir bütün olarak analiz edilmesini gerektirir. Leninist teoriyi hem tekelci kapitalizmin yeni emperyalizmine hem de kapitalizmin gelişim yıllarındaki eski emperyalizmine uydurabilmek için çekip uzatmaya çalışmak, çeşitli karışıklıkların doğmasına yol açar. Yalnızca Lenin'in üzerinde durduğu yeni özellikler üzerinde odaklanılarak sömürge dünyasının ve yeni sömürgeciliğin sorunları gerçek anlamda kavranılamaz. Tam da bu nedenledir ki, gerek akademik çevrelerde gerekse de sol içerisinde gördüğümüz, Lenin ve Marks'ın emperyalizm teorileri arasında bir tezat olduğuna ilişkin yaklaşımların gerçekte pek bir anlamı da yoktur. Marks ve Lenin farklı sorunları ele almışlardı. Marks kapitalizmin bir sistem olarak gelişebilmesi için yaşamsal bir gereklilik olan sanayileşmiş ülkelerle sömürge dünyası arasındaki uluslararası iş bölümünü yaratan dünya kapitalizminin büyümesini incelerken Lenin, tekelci kapitalizmin özgün uluslar arası niteliklerini analiz etmişti. Modern bir emperyalizm teorisinin tatmin edici bir biçimde gelişmesinin önündeki ikinci bir engel de karşıt bir eğilimden, Lenin'in teorisinin özü itibarıyla farklı olsa bile biçimsel olarak burjuva iktisatçılarının pek sevdikleri bir form içerisine sıkıştırılmaya çalışılmasından, ya da Lenin, Luksemburg ve Hobson'un tezlerinin çorba gibi birbirine karıştırılmasından kaynaklanır. Böylesi bir biçimsel sıkıştırmadan murat edilen, emperyalizmin analizi için ihtiyaç duyulduğu düşünülen, sermaye fazlasının yarattığı basıncın sermaye ihracını dayatıyor olması, azalan kar oranları, mevcut kapitalist pazarlar içerisinde artı değer üretiminin olanaksızlaşması ve emperyalist yayılmacılığı krizden çıkışın yolu olarak görülmesi gibi bir anahtarın ya da sihirli gizli formülün bulunmasıdır. Bu etmenlerin her birinin farklı durum ve zamanlarda az ya da çok etkili olduğu bir gerçektir. Ancak bu etmenlerden her hangi birinin eski ya da yeni emperyalizmin temel taşıyıcısı olarak seçilmesi, tarihsel gerçekleri kapsamaktan ve açıklamaktan aciz mekanik formülasyonların oluşturulmasından öteye gidemeyecektir.
Lenin'in emperyalizm konusundaki çözümlemelerinin, aradan geçen yarım yüzyıldan fazla süreye karşın tüm önemini koruyor olmakla birlikte, esas olarak emperyalizmin sadece belirli yönleri üzerine odaklanmış olduğunu da kabul etmek gerekir. Lenin'in emperyalizm çözümlemesinin odağındaki temel sorunlar tekelci kapitalizm çağında kapitalistler arasında yaşanan rekabet, Birinci Dünya Savaşının niteliği ve dönemin devrim olanakları olmuştur. Bununla birlikte emperyalizmin, Lenin'in de değindiği, ancak sorunun merkezine koyup yanıtlama çabasına girişmediği başka önemli yönleri de vardır. Bunlar içerisinde en önde gelenleri, emperyalist güçlerin sömürge ve yarı-sömürgelerle etki alanlarında bulunan diğer ülkeler üzerindeki egemenliğinin yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal etkilerin neler olduğudur. Bu sorularla, Lenin'in yanıtlamaya çalıştıkları arasında bir uyumazlık yoktur. Ancak kanımca arada önemli bir analitik farklılık var. Lenin'in sömürgeciliğin şiddetlenmesini ve özellikle de dünyanın yeniden paylaşımı için emperyalist güçler arasında yürütülen rekabeti incelerken haklı olarak üzerinde durduğu tarihsel dönemlendirme, diğer sorular karşısında aynı ölçüde geçerli değildir. Kuşkusuz zaman içerisinde gerek merkez gerekse de çevre ülkelerde önemli değişimler yaşanmıştır ve bu değişimlerin tarihsel olarak incelenmesi gerekir. Ancak çevre ülkelerdeki üretici güçlere, üretim ilişkilerine ve sınıf yapılarına ilişkin en temel soruların çözümlemesinin yapılabi... tümünü göster
Karton Cilt, 295 sayfa
Kasım2006 tarihinde, Kalkedon Yayıncılık tarafından yayınlandı