Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz. Bu dünyanın en temel özellikleri, bildiğimiz kadarıyla fizik, kimya ve diğer doğa bilimleri tarafından betimlenen özelliklerdir. Fakat fiziksel veya kimyasal yollarla herhangi bir şekilde açıkça görülemeyen görüngülerin varlığı kafa karışıklığına neden olmaktadır. Söz gelişi, bilinç durumları ya da anlamlı söz edimleri fiziksel dünyanın parçaları olarak nasıl var olabilirler?Yaşayan en büyük zihin ve dil filozoflarından biri olan John R. SEARLE, bu kitabını önceki yapıtlarının temel felsefi problemleriyle bağlantılandırırken, yaşadığımız bu ortak dünyanın çeşitli parçaları arasındaki ilişkilerin niteliğini sorgulamanın, nihai felsefi amacı olduğunu söylemektedir. Söz edimleri ve zihin teorisini inşa ederken, nasıl ki temel hareket noktasını fiziksel olan ve zihinsel olan arasındaki ilişkiyi sorgulamak oluşturuyor ise, yazar bu eserinde de toplumsal gerçekliğe dair teorisini aynı temel çıkış noktasından yola çıkarak oluşturmaktadır. Kendi ifadesiyle bu kitap toplumsal gerçekliğin soruşturulmasını amaçlamaktadır:Paranın, mülkiyetin, evliliğin, yönetimlerin, seçimlerin, futbol oyunlarının, kokteyl partilerinin ve mahkemelerin bütünüyle fiziksel parçacıklardan oluşan bir dünyada nasıl olur da nesnel bir gerçekliği olabilir? Kaldı ki bu parçacıklardan örneğin bizler gibi bazıları, sistemler içinde bilinçli canlılar olarak düzenlenmişizdir.
Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz. Bu dünyanın en temel özellikleri, bildiğimiz kadarıyla fizik, kimya ve diğer doğa bilimleri tarafından betimlenen özelliklerdir. Fakat fiziksel veya kimyasal yollarla herhangi bir şekilde açıkça görülemeyen görüngülerin varlığı kafa karışıklığına neden olmaktadır. Söz gelişi, bilinç durumları ya da anlamlı söz edimleri fiziksel dünyanın parçaları olarak nasıl var olabilirler?Yaşayan en büyük zihin ve dil filozoflarından biri olan John R. SEARLE, bu kitabını önceki yapıtlarının temel felsefi problemleriyle bağlantılandırırken, yaşadığımız bu ortak dünyanın çeşitli parçaları arasındaki ilişkilerin niteliğini sorgulamanın, nihai felsefi amacı olduğunu söylemektedir. Söz edimleri ve zihin teorisini inşa ederken, nasıl ki temel hareket noktasını fiziksel olan ve zihinsel olan arasındaki ilişkiyi sorgulamak oluşturuyor ise, yazar bu eserinde de toplumsal gerçekliğe dair teorisini aynı temel çıkış noktasından yola çıkarak oluşturmaktadır. Kendi ifadesiyle bu kitap toplumsal gerçekliğin soruşturulmasını amaçlamaktadır:Paranın, mülkiyetin, evliliğin, yönetimlerin, seçimlerin, futbol oyunlarının, kokteyl partilerinin ve mahkemelerin bütünüyle fiziksel parçacıklardan oluşan bir dünyada nasıl olur da nesnel bir gerçekliği olabilir? Kaldı ki bu parçacıklardan örneğin bizler gibi bazıları, sistemler içinde bilinçli canlılar olarak düzenlenmişizdir.