Hâkiki bir mümin asla kendini beğenmemeli ve yeterli bulmamalı; Müslümanlığın tevazu, mahviyet ve hacâletten ibaret olduğunu kabul ederek, sade kulluğu her türlü payenin üstünde saymalıdır. Hazreti Mevlâna gibi Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca şâd olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum. demeli; Kitap ve Sünnetin emirlerini kılı kırk yararcasına yerine getirmelidir. Bununla beraber, himmetini her zaman âlî tutmalı, Allahın izni ve inayetiyle hep yüksek uçmaya çalışmalı, sürekli tekamül peşinde olmalı; fakat, büyüklük iddialarına katiyen kalkışmamalıdır.
Hususiyle adanmış bir ruh, Nefis cümleden ednâ, vazife her şeyden alâ hakikatine yapışmalıdır. Kendisini acz u fakr içindeki sıradan bir insan olarak görmenin yanı sıra, iman hizmetini dünyevî hiçbir bedelle değiştirilemeyecek yüce bir lütuf kabul etmelidir. Mazhar olduğu en küçük muvaffakiyeti dahi kendisinden bilmemeli; Ben böyle uçamazdım, bu çıtayı bu kadar yüksek tutamazdım, maratonda bu kadar hızlı koşamazdım, ipi önde göğüsleyemezdim... Bütün bu başarıları lütfeden O!.. diyerek tahdis-i nimette bulunmalı ve bu ihsanların daha sonrakiler için birer referans olduğunu düşünerek hizmet yolunda daha bir şevkle koşmalıdır.
Hâkiki bir mümin asla kendini beğenmemeli ve yeterli bulmamalı; Müslümanlığın tevazu, mahviyet ve hacâletten ibaret olduğunu kabul ederek, sade kulluğu her türlü payenin üstünde saymalıdır. Hazreti Mevlâna gibi Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca şâd olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum. demeli; Kitap ve Sünnetin emirlerini kılı kırk yararcasına yerine getirmelidir. Bununla beraber, himmetini her zaman âlî tutmalı, Allahın izni ve inayetiyle hep yüksek uçmaya çalışmalı, sürekli tekamül peşinde olmalı; fakat, büyüklük iddialarına katiyen kalkışmamalıdır.
Hususiyle adanmış bir ruh, Nefis cümleden ednâ, vazife her şeyden alâ hakikatine yapışmalıdır. Kendisini acz u fakr içindeki sıradan bir insan olarak görmenin yanı sıra, iman hizmetini dünyevî hiçbir bedelle değiştirilemeyecek yüce bir lütuf kabul etmelidir. Mazhar olduğu en küçük muvaffakiyeti dahi kendisinden bilmemeli; Ben böyle uçamazdım, bu çıtayı bu kadar yüksek tutamazdım, maratonda bu kadar hızlı koşamazdım, ipi önde göğüsleyemezdim... Bütün bu başarıları lütfeden O!.. diyerek tahdis-i nimette bulunmalı ve bu ihsanların daha sonrakiler için birer referans olduğunu düşünerek hizmet yolunda daha bir şevkle koşmalıdır.
360 sayfa
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları tarafından yayınlandı