Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
Kitabın başkahramanı, kaymak tabakadan bir ailenin üyesi olan Barış. Kendisi yirmili yaşlarının sonlarında, yalnız yaşıyor. İyi bir eğitim almış, kültürlü biri. Ailesiyle arası çok iyi sayılmaz, babasının şarap üretme işine dahil olmak istemiyor. Kendisi bir dergide çalışıyor ama aile işine girmemesine rağmen onlardan gelen paraya da hayır demiyor. Barış adlı arkadaş çok da şanslıydı bu arada. Göz kamaştırıcı bir kariyeri olmamasına rağmen hem Umberto Eco'yla, hem de Paul Auster'la röportaj yapıp onlara kendisini sevdiriyor hem de iş yerindeki düşmanlarını çatır çatır çatlatıyor.
Kitaptaki olaylar üçüncü ağızdan anlatılmış ama sanki yaşananları Barış anlatıyor gibiydi. Diğer karakterlerin ne düşündüğünü ve hissettiğini kısmen öğrenebildik. Zaten çok ilgi çekici bir karakter de yoktu. Hatta hemen hepsi itici kişilerdi. Hele Melis! Doğrusu Barış'la beraber olmaya başladıklarında “Tencere yuvarlandı, kapağını buldu” dedim. Ama heyhat! Barış'ın ne istediğini bilmeyen, bağlanma sorunu yaşayan biri olmasından mütevellit olaylar çok başka yönlere ilerledi. İris, Sezen, Deniz...ve tabi Hale....Barış'ın kafasında sürekli dolanıp duran düşünceler... Kendisini her boşlukta hissedişinde intiharı düşünmesi...Kitabın sonuna doğru su gibi tükettiği içkiler yüzünden hasta olup öleceğini düşündüm kendisinin.
Kitabı okurken, bir sanat filmi izler gibiydim. Edebi referanslar, Fransızca dizeler, şairlere ve yazarlara göndermeler havada uçuşuyordu. Daha önce adını duymadığım eserler vardı satırlarda, onları araştırdım. Özellikle klasik müzik dağarcığıma katkısı oldu bu durumun. Okuması kolay, sade bir romandı.
Karton Cilt, 213 sayfa
Nisan2015 tarihinde, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı