X Bölgesi'nin dünyayla bağlarının kopmasının üzerinden onlarca yıl geçmişti. Doğa, insan uygarlığına ait son izleri de silmişti. İlk keşif ekibi orasının cenneti andıran bir tabiata sahip olduğunu raporlamıştı; ikinci keşif toplu intiharla sonuçlanmıştı; üçüncü ise ekip üyelerinin birbirlerine doğrulttukları silahlardan çıkan kurşun yağmuruyla. On birinci keşif ekibinin üyeleri geriye eski hallerinden arta kalan gölgeler halinde dönmüş ve birkaç hafta içinde hepsi kanserden ölmüştü. Jeff VanderMeer'in Southern Reach Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Yok Oluş'ta, on ikinci keşif ekibine katılıyoruz.
Grup dört kadından oluşuyordu: bir antropolog, bir haritacı, lider psikolog ve anlatıcımız olan biyolog. Görevleri, arazinin haritasını çıkartmak, çevrelerini ve birbirlerini gözlemlemek ve bu gözlemlerini kaydetmek, ve en önemlisi X Bölgesinin onları etkilemesinden kaçınmaktı.
Beklenmeyeni bekleyerek oraya ulaştılar ve X Bölgesi bekleneni verdi ...
“Southern Reach Üçlemesi'ne bayıldım. Ürkütücü ve büyüleyici.”
- Stephen King
“Uzun zamandan beri ilk kez bir kitap beni böylesine şaşılacak derecede somut bir huzursuzlukla doldurdu. Bu his kitabın ilk sayfasında başladı ve hâlâ daha üzerimden atabilmiş değilim.”
- Matt Bell, In the House upon the Dirt Between the Lake and the Woods'un yazarı
X Bölgesi'nin dünyayla bağlarının kopmasının üzerinden onlarca yıl geçmişti. Doğa, insan uygarlığına ait son izleri de silmişti. İlk keşif ekibi orasının cenneti andıran bir tabiata sahip olduğunu raporlamıştı; ikinci keşif toplu intiharla sonuçlanmıştı; üçüncü ise ekip üyelerinin birbirlerine doğrulttukları silahlardan çıkan kurşun yağmuruyla. On birinci keşif ekibinin üyeleri geriye eski hallerinden arta kalan gölgeler halinde dönmüş ve birkaç hafta içinde hepsi kanserden ölmüştü. Jeff VanderMeer'in Southern Reach Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Yok Oluş'ta, on ikinci keşif ekibine katılıyoruz.
Grup dört kadından oluşuyordu: bir antropolog, bir haritacı, lider psikolog ve anlatıcımız olan biyolog. Görevleri, arazinin haritasını çıkartmak, çevrelerini ve birbirlerini gözlemlemek ve bu gözlemlerini kaydetmek, ve en önemlisi X Bölgesinin onları etkilemesinden kaçınmaktı.
Beklenmeyeni bekleyerek oraya ulaştılar ve X Bölgesi bekleneni verdi ...
“Southern Reach Üçlemesi'ne bayıldım. Ürkütücü ve büyüleyici.”
- Stephen King
“Uzun zamandan beri ilk kez bir kitap beni böylesine şaşılacak derecede somut bir huzursuzlukla doldurdu. Bu his kitabın ilk sayfasında başladı ve hâlâ daha üzerimden atabilmiş değilim.”
- Matt Bell, In the House upon the Dirt Between the Lake and the Woods'un yazarı
Böyle merak duygusu uyandırıp, sonra merak duygusunu gidermeyen bir şekilde ilerleyen kitaplar boğazdaki bir yumru gibi rahatsız ediyor. Açıklamasında dendiği gibi Lovecraft vari tatlar olsa da genelinde sıkıcı bir kitap. Bir seri için kötü başlangıç. Bakalım devam kitapları nasıl?
http://dilarabook.blogspot.com.tr/2018/04/yok-olus-southern-reach-1-jeff.html
Her şey duygu doluydu, hatta taşıyordu ve ben artık bir biyolog değildim, gittikçe yükselen ama bir şekilde asla kıyıya vurmayan dev bir dalganın tepesiydim.
Kitaptaki karakterlerin bir adı yok, yani artık yok. Görevlerinin başlamasından itibaren amaçları tek önemli olan şey.
Gizemli bir şekilde varolan boyuta geçtikten sonra kendilerini başka bir dünyada bulan, hükümet tarafından görevlendirilmiş araştırma ekibinin tek amacı, gittikleri farklı boyut hakkında bulabilecekleri her bilgiyi elde etmek.
X Bölgesi'ne giden on birinci keşif ekibi dört kişiden oluşmaktaydı. Bir psikolog, dil bilimci, haritacı ve biyolog. Anlatıcımız ise biyolog.
Gerçek bir bilim insanından beklenecek şekilde şüpheci biriydi kendisi. Oradan bakınca normal bir bilimkurgu gibi görünse de aslında içinde birçok şey barındırıyordu. Öncelikle ekibe aslında görevleri hakkında hiçbir şeyin açıklanmamış olması, takım lideri psikologun garip davranışları, ekibin sadece kadınlardan oluşması ve X bölgesindeki yapıyı tanıdıkça asıl amacının ne olduğunu öğrenme isteği merak duygumu sürekli kampçıladı.
Biyolog, bir bilim insanı olsa da bana fazla duygusuz biri gibi geldi. Tam bir analitik düşünce tarzında hareket ediyordu. Aslında bu tarz karakterleri okumayı pek sevmem ama onun öğrenme isteği ve bu amaçla hareket etmesi oldukça işime geldi.
Kitapta pek fazla diyalog yer almıyor, belki sıkıcı bulabilecek olan vardır ama akıcı geldiğinden bir sorun teşkil etmedi bana.
Son sayfaya geldiğimde keşke devamı da elimde olsaydı dedim. Öğrenmek istediklerimden sadece bir tanesini öğrenebildim o da dişimin kavuğuna yetmedi.
Karton Cilt, 1. baskı, 231 sayfa
Nisan2017 tarihinde, Alfa Yayınları tarafından yayınlandı