Zeki Öktenin Türkiye sinemasındaki diğer birçok yönetmenden en belirgin farklılığı, yönetmenin filmlerine konu ettiği olaylara, insanlara, topluluklara ve tarihsel dönemlere sosyolojik, kimi zaman da antropolojik bir bakış açısıyla yaklaşabilmesinden kaynaklanmaktadır. Ökten, özellikle bazı filmlerinde sinemayı, yaşadığı ülkenin, toplumun ve dönemin bütününün ya da bir bölümünün tarihsel/toplumsal ya da ekonomik bir modelini kurmanın aracı olarak kullanır. Adeta iyi tanıdığı toplumu daha iyi anlamak ve anlatmak için film yapan Öktenin beyazperdede kurduğu dünyalar mutlaka bir yönüyle gerçek ve doğal dünyanın birebir uzantısına dönüşür. Çoğu filminde bir sanatçı sezgisinin ötesinde neredeyse bir bilim adamı duyarlılığıyla tarihsel, toplumsal tezler ileri süren Ökten, döneminin temel çelişkilerini çok iyi kavrayan ve bunlardan yola çıkarak kendi önermelerini olabildiğince sessiz, sakin ve mütevazı bir anlatımla sinemaya taşıyan bir dil kullanır. Yönetmen, filmlerinde sinemanın teknik olanaklarına fazla yaslanmadan salt bir kayıt cihazına dönüştürdüğü kamera aracılığıyla kurulmuş bir öyküyü değil, hayatın içinden gerçek bir parçayı aktarırcasına sinemanın kurgusunu gerçeğe yaklaştırır. Kimi zaman da belirli bir tarihsel döneme damgasını vuracak değer yargılarını, yaşam biçimlerini önceden görür, tıpkı Kapıcılar Kralında ve Faize Hücumda oluduğu gibi. Bu öngörme kabiliyeti yönetmene sinemasını da filmlerini de farklı bir biçimde, farklı anlatısal kalıplarla kurma olanağı verir. Var olanı değil de var olmak üzere olanı, henüz yeni filizleneni görmek Ökten sinemasının kalıcı olmasının da temel nedenidir. Ökten sinemasının en güçlü yanı yönetmenin bu özelliğidir.
Zeki Öktenin Türkiye sinemasındaki diğer birçok yönetmenden en belirgin farklılığı, yönetmenin filmlerine konu ettiği olaylara, insanlara, topluluklara ve tarihsel dönemlere sosyolojik, kimi zaman da antropolojik bir bakış açısıyla yaklaşabilmesinden kaynaklanmaktadır. Ökten, özellikle bazı filmlerinde sinemayı, yaşadığı ülkenin, toplumun ve dönemin bütününün ya da bir bölümünün tarihsel/toplumsal ya da ekonomik bir modelini kurmanın aracı olarak kullanır. Adeta iyi tanıdığı toplumu daha iyi anlamak ve anlatmak için film yapan Öktenin beyazperdede kurduğu dünyalar mutlaka bir yönüyle gerçek ve doğal dünyanın birebir uzantısına dönüşür. Çoğu filminde bir sanatçı sezgisinin ötesinde neredeyse bir bilim adamı duyarlılığıyla tarihsel, toplumsal tezler ileri süren Ökten, döneminin temel çelişkilerini çok iyi kavrayan ve bunlardan yola çıkarak kendi önermelerini olabildiğince sessiz, sakin ve mütevazı bir anlatımla sinemaya taşıyan bir dil kullanır. Yönetmen, filmlerinde sinemanın teknik olanaklarına fazla yaslanmadan salt bir kayıt cihazına dönüştürdüğü kamera aracılığıyla kurulmuş bir öyküyü değil, hayatın içinden gerçek bir parçayı aktarırcasına sinemanın kurgusunu gerçeğe yaklaştırır. Kimi zaman da belirli bir tarihsel döneme damgasını vuracak değer yargılarını, yaşam biçimlerini önceden görür, tıpkı Kapıcılar Kralında ve Faize Hücumda oluduğu gibi. Bu öngörme kabiliyeti yönetmene sinemasını da filmlerini de farklı bir biçimde, farklı anlatısal kalıplarla kurma olanağı verir. V... tümünü göster