Kitapta beni en çok etkileyen hikaye : Leman Gölü Kıyısındaki Olay oldu.
Savaşın en kolay tanımlarından biri yapılıyor. Sizi hiç bilmediğiniz bir ülkede hiç bilmediğiniz bir cephede bilmediğiniz bir amaç uğruna çarpıştıran meta.
Ay Işığı sokağı 5 tane kısa hikayenin bir arada olduğu kısa bir kitap. Hikayeler kısa ancak Stefan Zweig'ın insan duygularını anlatmaktaki becerisi kesinlikle hissediliyor. Oldukça karamsar olan hikayeler hep kötü sonla bitiyor. Sanırım bu hikayeler intihar etmeden önce son yazdığı hikayelerden. Hikayelerde hep intihar var. Keyifli bir okumaydı. Tavsiye ederim.
Ay ışığı sokağı - leporella - nişan - leman gölü kıyısında olay - avare olmak üzere 5 kısa hikayeden oluşan bir eser. Her zamanki gibi akıcı bir anlatımı var. Hikayeler bana bir ''korku'' ya da ''satranç'' kadar tat vermese de her hikaye toplumsal bir mesaj veriyor. Hikayelerdeki ana karakterlerin intihar etmesinde yazarda karamsarlık umutsuzluk hissettim. Yine de Stefan Zweig yazmışsa mutlaka okunmalı. Tavsiye ederim.
"Yine beklemek zorundaydı, hiçbir şey yapmadan akşama kadar beklemek, olağanüstü ve ihtimal dışı bir şeyi."
Beş kısa hikayeden oluşan kitap her hikayenin sonunun karamsarlığı ile beni benden alsa da PTT gibi yerlede sıra beklerken su gibi akıp gidiyor...En sevdiğim hikaye ise Leporella oldu.......
Kitap bittiğinde 75 sayfada amma da çok kan, ihtiras, intihar, cinayet ve ölüm vardı demek geliyor insanın içinden ki bu bir polisiye roman değil. Buna rağmen gerçekten karakter tahlilleri ve tasvirler çok kuvvetliydi, bazı yerleri film izler gibi okudum. Özellikle leporella hikayesi beni çok gerdi belki de okuduğum en iyi Stefan Zweig hikayesiydi...
Stefan Zweig yine muhteşem betimlemeleri ve profil analizleriyle hikayelerini etkileyici kılmış. Tüm hikayelerin ölümle bitiyor ve olayların gidişatı hep karamsar.
Özellikle sonuncu hikaye Avare'yi iyi ki üniversite sınavına hazırlanırken okumamışım.
Kısa etkileyici hikayelerden oluşuyor, öykülerde karakterlerin yaşamlarında karşılaştıkları belirli açıdan öyküleri birleştiriyor aslında.
Ay Işığı Sokağı, okuduğum ilk Zweig kitabıydı. Bazıları için yazarın daha iyi kitapları olduğundan hayal kırıklığına uğrayanlar olmuş ama ilk kitabım olduğundan oldukça beğendim, kalemi beklentilerimi karşıladı.
Çevirisinin de büyük etkisiyle kitabın dili oldukça akıcıydı. Hatta günümüz çoğu yazarından daha iyi bir kalemi vardı. Aşırı abartılı ve betimlemeli cümlelerden ziyade sade bir anlatımı tercih etmişti.
Kitabın içerisinde beş öykü bulunuyordu. Her biri birbirinden güzeldi ama en beğendiğim, kitabın açılışını yapan Ay Işığı Sokağı'ydı.
Yazarın kalemi hakkında söyleyecek fazla bir şeyim yok. Karakterlerin içerisinde bulunduğu durumları ve yaşadıklarını heyecanla okudum.
Benim gibi yazarı çok geç deneyimlemek yerine en kısa zamanda elinize bir Zweig kitabı geçirin derim.
Kuvvetli betimlemeleri ile dikkat çeken beş öyküden oluşan kitap yoğun bir karamsarlık içeriyor. İnsani zaafları doğallıkla işleyen yazar, hepsi mutsuz sona ulaşan hikayelerdeki ruhen tükenmiş karakterleriyle, toplumsal yozlaşmanın da altını çiziyor.
Karanlık hikayeleri var. Ben polyannacığım o yüzden bana pek hitabet etmedi. Cümleler fazla uzun ve bu nedenle bir cümlede birden fazla bağlaç kullanılmış. Benim için okumayı ve anlamayı zorlaştırdı bu durum.
Stefan Zweig sevdiğim yazarlardan biridir fakat bu kitabı iyi olmasına rağmen abartıldığı kadar çarpıcı gelmedi bana. Kısa kısa depresif hikayelerden oluşuyor.
En etkileyici kısa öyküler. Yaşamın binbir rengini sunan ufacık bir ayna misali geniş ufuklara uzanan bir eser.
Birbirinen güzel ve psikolojik olarak incelenmiş birbirinden güzel profiller. Kısacası Zweig usta.