yaşadıkça, yaşlandıkça sayfaları sanki yeniden yazılıyor bu kitabın sonsuza kadar başucumda duracak.
"Sevilmediğim için acı çektiğimi sanıyordum, oysa sevildiğimi sandığım için acı çekiyormuşum!"
(Roland Barthes, "Neden", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
Aşık özne bir yandan takınaksal bicimde neden sevilmediğini sorup dururken, bir yandan da sevilen nesnenin kendisini sevdiği, ama bunu söylemediği inancı içinde yaşar.
(Roland Barthes, "Neden", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Yoksayıcılık ne anlama gelir? Üstün değerlerin değerden düştüğü anlamına. Erekler eksiktir; 'Ne gereği var?' sorusunun yanıtı yoktur.”c Nietzsche
(Roland Barthes, "Neden", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Sanrısal arzu psikozunun gizli ya da itilmiş arzulan bilince getirmekten başka bir şey yapmadığını, ancak ayrıca bunları tam bir iyi niyetle gerçekleşmiş olarak canlandırdığını unutmayalım."Freud
(Roland Barthes, "Neden", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Kıskanç olarak, dört kez acı çekerim: kıskanç olduğum için, kıskançlığımdan dolayı kendimi suçladığım için, kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğum için, bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için: dışarıda bırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için acı çekerim.(...) KISKANÇLIK. "Aşkta doğan ve sevilen kişinin başka birini yeğlemesi korkusunun ürünü olan duygu."
"Aşkları garip aşklardı: kıskançlıktan başka bir aşık yanı yoktu"
(Roland Barthes, "Kıskanmak", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
“Milyarlarca kez söylenmekle birlikle, seni-seviyorum sözlük- dışıdır: tanımı başlığını aşamayan bir betidir. (…)Seni-seviyorum bir tümce değildir: bir anlam iletmez, bir uç duruma yapışır: "öznenin ötekiyle kurgusal bir bağıntısına asılı olduğu duruma". Bir sözcük-tümcedir. Sözcük-tümce; ancak kendisini söylediğim anda anlam taşır: dolaysız söylenişinden başka hiçbir bilgi iletmez: hiçbir anlam dağarcığı yoktur. Her şey söylenişindedir: bir "formül”dür, ama bu "formül" hiçbir töremin karşılığı değildir: seni-seviyorum dediğim durumlar smıflandırılamaz: seni-seviyorum bastırılamaz, kestirilemez. Öyleyse bu tuhaf varlık, bu itkiye bağlanamayacak ölçüde tümcemsi, tümceye bağlanamayacak ölçüde çığlıksı dil yapaylığı hangi dilbilimsel düzene girer? Ne tümüyle bir sözcedir, ne de tümüyle sözcelem. Buna bir haykırma denilebilir.Haykırmanın bilimde yeri yoktur: seni seviyorum ne dilbilime girer, ne göstergebilime. Durumu daha çok müziğin durumu olabilir.Şarkıda olduğu gibi,seni-seviyorum’un haykırtmasında, arzu ne (sözcede olduğu gibi) bastırılmış, ne de (sözcelemde olduğu gibi,beklemediğimiz yerde) benimsenmiştir, yalnızca: doyumuna varılmıştır. Doyum söylenmez; ama konuşur ve seni-seviyorum der.”
(Roland Barthes, "Seni Seviyorum", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
Aşkın "göstergeler"i uçsuz bucaksız bir tepkisel yazını besler: aşk canlandırılır, bir görünüşler estetiğine bırakılır. Karşı-gösterge olarak, seni-seviyorum Dionysios'un yanındadır: acı yoksanmamıştır ama haykırıyla, içselleştirilmemiştir: seni-seviyorum demek, tepkiseli dışarı atmak, onu göstergelerin sözün dolambaçlı yollarının sağır ve sızlanan dünyasına yollamaktır. Haykırı olarak, seni-seviyorum harcamanın yanındadır. Sözcüğün haykırısını isteyenler harcama özneleridir: bir yerde tutulması saygısızlıkmış (bayağılıkmış) gibi sözcüğü harcarlar; dilin uç sınırında, dilin kendisinin (bunu ondan başka kim yapardı ki?) güvencesiz olduğunu kabulettiği, ağsız çalıştığı yerdedirler.
(Roland Barthes, "Seni Seviyorum", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
“Anlaşılmaz bir nesne için çırpınmak, kendini yiyip bitirmek dinin ta kendisidir. Ötekini yaşamımın kendisine bağlı olduğu, çözülmez bir bilmeceye dönüştürmek onu bir tanrı olarak benimsemektir.(…) İnsanın ne kadar severse o kadar anladığı doğru değildir; aşk eyleminin benden elde ettiği şey şu bilgeliktir yalnızca: ötekini tanımak gerekmez; saydamsızlığı bir gizin perdesi değildir hiçbir zaman, bir tur acık gerçektir daha çok, görünüş ve gerçeklik oyunu bu açık gerçekte yok olur. O zaman bilinmedik olan, her zaman da bilinmedik kalan birini sonuna dek sevmenin coşkusu sarar içimi: gizemsel atılım: bilgisizliğin bilgisine ulaşırım.”
(Roland Barthes, "Bilinmez", Bir Aşk Söyleminden Parçalar
"Ötekinin solması sesindedir. Ses sevilen varlığın yok oluşunu taşır, belirtir, bir bakıma da gerçekleştirir, çünkü ölmek sese özgüdür.(…)Freud, dinlemeyi cok sevmekle birlikte, telefonu sevmezmiş anlaşılan. Telefonun bir ses akışımı, ilettiği şeyin de kötü ses, yalancı iletişim olduğunu sezdiği, önceden gördüğü için mi? Hiç kuşkusuz, telefonla ayrılığı yadsımaya çalışırım. Telefonun teli iyi bir geçişim nesnesi değildir, cansız bir ip değildir, anlamla yüklüdür, birleşmenin değil, uzaklığın anlamıyla: telefonda duyulan, sevilen, yorgun ses: bütün kaygısıyla solma. Önce, bu ses bana ulaştığı zaman, burada olduğu, sürdüğü zaman tümüyle tanımam onu; sanki bir maskenin altından çıkıyormuş
gibi.Sonra,öteki telefonda her zaman yola çıkış durumundadır, iki kez gider, sesiyle ve sessizliğiyle: kim konuşacaktır? Birlikte susarız: iki boşluğun tıkanıklığı. Telefondaki ses, "Senden ayrılacağım," der her saniye. Telefondan kaygı duymak: aşkın gerçek imzası."
(Roland Barthes, "Solmak", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"SOLMAK. Sevilen varlığın anlaşılmaz ilgisizliğini aşık özneye yöneltmediği ya da, dünya olsun, rakip olsun, bir başkası yararına dile getirmediği zaman bile, her türlü bağıntıyı koparır gibi görünmesinden kaynaklanan acılı deney. (…) Ötekinin solması, ortaya çıkınca, bana kaygı verir, çünkü nedensiz ve sonuçsuz gibi görünür. Hüzünlü bir ılgım gibi, öteki uzaklaşır, sonsuzluğa doğru gider ve ben oraya ulaşacağım diye didinip dururum.(…) Aşık öznenin aştan açıklanmaz geri çekilişi, gizemcilerin çok iyi bildikleri bırakıştır: Tanrı vardır, ama artık sevmemektedir."
(Roland Barthes, "Solmak", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Dünya kesinlikle budur: bir paylaşma zorunluluğu. Dünya (toplum) rakibimdir. Cansıkıcılar durmamacasına rahatsız eder beni: bir rastlantı sonucu karşınıza çıkıp da zorla masanıza oturan uzak bir tanıdık; lokantada bayağılıkları ötekini gözle görülür bir biçimde, kendisiyle konuşup konuşmadığımın bile ayrımına varmasını önleyecek ölçüde büyüleyen masa komşuları; ötekinin daldığı bir nesne, hatta, örneğin bir kitap (kitabı kıskanırım)."
(Roland Barthes, "Cansıkıcı", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Toplumsal töremler karşısında her türlü boyun eğme sevilen varlığın bir tür yaltaklanması gibi görünür, bu yaltaklanma da onun imgesini bozar. Çözümsüz çelişki: bir yandan, kusursuz bir nesne olduğuna göre, Charlotte'un "iyi" olması gerekir; obur yandan da bu iyiliğin beni temellendiren ayrıcalığı yoketme sonucunu vermemesi. Bu çelişki bulanık bir kine dönüşür; kıskançlığım belirsizdir: cansıkıcıya yöneldiği kadar onun isteğini pek rahatsız olmuş gibi görünmeden karşılayan sevilen varlığa da yönelir: ötekilere, ötekine, kendime sinirlenirim (bundan bir "kavga" cıkabilir)."
(Roland Barthes, "Cansıkıcı", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Aşık öznenin sevilen varlığa ölçülü bir coşkuyla bol bol aşkından, ondan, kendinden, kendilerinden sözetme eğilimi:bildirim aşkın açığa vurulmasına yönelmez, aşk ilişkisinin biçimine yönelir, sonsuzca yorumlanan biçimine.(...) Aşıkça konuşmak bir yere varmaya çalışmadan, bunalıma düşmeden harcamaktır; orgazmsız bir ilişki gerçekleştirmektir."
(Roland Barthes, "Görüşme", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Aşık özne sevilen varlığa kendisini sevdiğini bildirmesi gerekip gerekmediği sorusuna değil (bir açılma betisi değildir bu), tutkusunun "sıkıntılarım" (kargaşalarını); arzularını, üzüntülerini, kısacası aşırılıklarını (Racine'in diliyle, taşkınlığım) ondan ne ölçüde gizlemesi gerektiği sorusuna yanıt arar.(…) Bir çifte söyleme takılmışım, içinden çıkamıyorum. Bir yandan, "Ya kendi yapısının eğilimi sonucu, ötekinin soruma gereksinimi varsa?" diye soruyorum kendi kendime.O zaman, kendimi "tutku"mun düz anlatımına, coşkun söylemine bırakmakla haklı cıkmış olmaz mıyım? Aşırılık çılgınlık benim gücüm, benim gerçeğim değil mi? Ya bu gerçek, bu güç en sonunda etkisini gösterirse? Ama bir yandan da şöyle diyorum kendi kendime: bu tutkunun göstergeleri ötekini boğabilir. Öyleyse, onu sevdiğim için, ondan kendisini ne denli sevdiğimi gizlemem gerekmez mi? Ötekine bir çifte bakışla bakarım: kimi zaman nesne olarak görürüm onu, kimi zaman özne olarak; zorbalıkla kurbanlık arasında duralarım."
(Roland Barthes, "Gizlemek", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Aşık mıyım? -Evet, beklediğime göre." Öteki hiç mi hiç beklemez. Bazı bazı beklemeyen kişiyi oynamak isterim; başka bir yerde oyalanmayı, geç gelmeyi denerim; ama her zaman yenilirim bu oyunda: ne yaparsam yapayım, boşuna, tam zamanında, hatta saatinden önce, orada olurum. Aşığın kaçınılmaz kimliği yalnızca budur: “ben bekleyenim.”
"bekletmek": her iktidarın sürekli ayrıcalığı, insanlığın bin yıllık eğlencesi."
(Roland Barthes, "Bekleyiş", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Yaşamımda milyonlarca bedenle karşılaşırım; bu milyonlarca bedenden ancak birkaç yüzünü arzularım; ama bu birkaç yüzden yalnızca birini severim. Aşık olduğum öteki bana arzumun özgüllüğünü gösterir.(...)Bununla birlikte, arzumun özgüllüğünü ne denli çok duyarsam, o denli az adlandırabilirim onu; hedef kesinleştikçe ad titrer; arzunun yerindeliği olsa olsa sözcenin uygunsuzluğuna yol açar. Bu dil başarısızlığından tek bir iz kalır geriye: "tapılası" sözü. Tapılası demek: onun tek olması bakımından, arzum budur demektir: "Bu budur! Tam olarak budur (benim sevdiğim)" demektir.
(Roland Barthes, "Tapılası", Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Bu kitabın gerekliliği şu düşüncede yatıyor: bugün aşk söylemi alabildiğine yalnız. Belki de binlerce özne kullanıyor bu söylemi (kim bilir?) ama hiç kimse desteklemiyor; çevre diller tümden bırakmışlar onu: ya bilmiyor, ya küçümsüyor, ya alaya alıyorlar; yalnızca iktidardan değil, çarklarından (bilim, bilgi, sanat) da koparılmış. Bir söylem böylece kendi gücüyle güncel-dışının akıntısında sürüklenmeye başlayıp her türlü şiirselliğin dışına sürgün edilince, olsa olsa,bir kesinlemenin yeri olabilir (bu yer ne denli dar olursa olsun). Başlayan kitabın konusu işte bu kesinlemedir."
(Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
"Âşık olduğumuzda kullandığımız dil, her zaman konuştuğumuz dilden çok farklıdır; çünkü yalnızca kendimize ve hayalimizdeki sevgiliye yönelmiştir. İşte tam da bu nedenle yalnızlığın dilidir aslında aşkın dili... Günümüzde bu yalnızlığa bir de aşkın toplumun kıyısına itilmesinden gelen yalnızlık ekleniyor: Hâlâ birçok insan âşık oluyor, aşk söylemi hâlâ sürüyor, oysa toplum cinselliği hevesle konuşurken, aşk söylemine alayla bakıyor.
Roland Barthes'ın edebiyatın başlıca aşk metinleri üstünden yazdığı
bu arzu anatomisi kitabında, âşık olan herkesin iyi bildiği o bekleyişler,
randevular, mektuplar, âşık olmak için âşık olmalar, "ölesiye seviyorum"
lar, tartışmalar, intihar tehditleri, terkedip tekrar bir araya
gelişler var.
Yazarın, aşk söylemini kavramlarla, çağrışımlarla yeniden oluşturduğu
bu parçalar "aşk"ın, kelimenin belki de şimdi dünyamızdan yavaş
yavaş çekilen o eski anlamıyla, nasıl bir "tutku" olduğunu gösteriyor."
(Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar) Arka Kapak Tanıtım yazısı
"Davranışında her şey, artık beni sevmediğine göre, benim için hiçbir şeyin önemi yok der gibiydi. Oysa onu hala seviyordum, hatta hiçbir zaman böylesine sevmemiştim; ama bunu ona kanıtlamam olanaksızdı artık. En korkuncu da buydu."
(Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar)