Latin Amerika edebiyatının beş mühim eseri vardır, yazım tarihlerine göz atarak gittiğimizde;
1- Alef - Jorge Luis Borges
2- Pedro Paramo - Juan Rulfo
3- Seksek - Julio Cortazar
4- Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
ve masaya inen son yumruk
1975 yılında yayımlanan Carlos Fuentes'in Terra Nostrası olmaktadır.
Latin Amerika Boom kuşağının önderlerinden Fuentes'in romanı, post modern romanın belki de son 40 yılda üretilmiş en iyi metinlerden biri olduğunu iddia edebilirim. Ancak kitap 1999 yılının Paris'inde Ortodoks hacıların, Paris'in göbeğinde başlayan yürüyüşü ve yakarışlarıyla açılır. Seine nehri kaynayıp fokurdamaktadır. Beklentisiz bir Paris sabahına gözlerini açan Polo Febo'nun bu yeni günde gördüğü, dehşetle sürgülenen bir Paris şehridir. Hacılar yürür, işkence ederler kendilerine. Böylece kitap, Ingmar Bergman'ın, Seventh Seal filminde oluşturduğu görsel etkinin sarsıcı boşluğuyla belleğimi yakaladı. 21. yüzyıla girmeden gerçekleşen bu kıyamet günü, kitabın ilk Paris kısmında yaşanan şaşırtıcı karanlıktır ve o hal 1000 sayfayı geçen kitabın son bölümlerinde aydınlanıyor.
Ardından Ortaçağ İspanyasının senyoru Felipe'ye geçeriz. Kilise düşmanları sapkınlara savaş açan, Ortodoks Hristiyanlığın din fatihidir Felipe. Haçlının kalan son mirasını üzerinde taşır. Şovalyeliğin çözülmeyen son yenlerini de üzerinde taşıyan Felipe, karısı Senyora İsabel'e ise ömrü boyunca hiç dokunmaz. o gerçek aşkı ve şovalyelik düsturuyla kendine yasakladığı ebedi bir oruçtur. Tüm bunların yanında yaşamının son yıllarının geldiğinin farkında olan Felipe tüm soyuna son verecek olan sade bir saray yaptırmaya başlar. Öncül neslinin son kalıntılarının sarayına taşınmasını emreder ve bu şekilde kendi soyunu bu sarayda kilit altında tutacaktır. Tanrıya olan sadakatini süsten ve hırstan arınarak, savaşsız ve ölüme kucak açarak sessizce bekleyecektir. Bununla beraber 'her zaman senyor'a borçlu olan' toplumsal yığınların saray yapımındaki işlevleri, çekiç gürültüleriyle kaynaşan iletişimleri, sonsuza dek açılmış yaralarını da yüksek sesli monologlar eşliğinde sunuyor Fuentes. Serfler, bitmeyen borçlarının üzerine hep kan çizeceklerdir, ölümdür tek kurtuluşları. Senyor'un ailesi ve yardımcısı Guzman'ın çevresinde yaşanan uzunca bir süreç anlatılırken açıktan açığa da bir iktidar savaşı vardır, senyor'un nihayete erdirmek istediği soy tohumuna yenilerini ekebilecek olan.
Latin Amerika'nın, İspanyol işgali öncesi köklerine giden Fuentes, ortaçağ iİpanyasının sapkınlaşan cinsellik arayışını ve yönetimsel biçimin hükümsüzleşmesini irdeler. Tabi bu yoğun metin okuru edebiyat diliyle olgunlaşan retorik bir karmaşaya sürükler. Hristiyanlığın muammalarını, İsa yaşamı geleneksel anlatının dışında sorgulanırken, Pontus Pilatus'un kararları da çeşitli yönlerden ele alınır, Fuentes, Bakire meryem figürüne de kaş çatar. Bununla yetinmez; Tiberius Caesar'dan İskenderiye'ye, Yeni dünyayı keşfeden masumiyetin yerini kana, kargaşaya ve tecavüze bırakması, burjuvazinin ilk kalp atışları ve sabit krallığın zenginliğinin bu şekilde azalmaya başlamasına kadar pek çok mühim tarihsel sürecin izdüşümüne yuvarlanırız. fuentes tarihsel dinamiğin bu süreciyle de yetinmeyecek ve edebiyata da vurgu yapacaktır. İspanyol dilinin sıcak ikliminde yetişen karakterleri de es geçmeden; Cervantes'in Don Kişot'undan, Yüzyıllık Yalnızlık'ın Albay Buendiası, Seksek'in sürgün Arjantinlisi Horacio Oliveira'ya değin edebiyatın güçlü imgelerini de kitabına katar ve belki de bu metnin içine kuşağının devleri ile Cervantes'in öncülüğündeki bağı ifade eder.
Fuentes, İspanya'nın çokkültürlülüğünü sıkla vurgular. Yahudiler, İspanyollar ve Mağripliler (endülüs emevileri)'i merkeze alır. Ortaçağın, Ortodoks Hristiyanlığın lağımı olduğu ifade edilirken Yahudi ve Arapların bu lağımın dışında kalan kültüre olumlu etkileri es geçilmez.
Yeni dünya'ya ilk ayak basan Pedro ve Hacı'nın masumiyeti ve o dünyanın kuralları karşısındaki yetim kalışları, bir sal çevresinde toplanan beş kişinin meşruiyetini yitiren hayalleri, makyavelizmin ekini olan senyor'un bu hayalleri hiç edişi önemlidir. Hiçlikten, Yeni Dünya'ya açılan pencereler, Hacı'nın İspanya'ya dönüşüyle gerçekleşir. Kendi kuralları olan Yeni Dünya'daki saf halkları soykırımla sona erdiren fetihte es geçilmez. Aztekler, İnkalar ve diğer tüm küçük yerli toplulukları arasındaki dogmatik hiyerarşi aslında her dünyanın acımasız bir oyun olmasıyla imlenirken, Eski Dünya'nın büyük lokması olan Yeni Dünya'nın da asla bir masumiyet yuvası ve hayallere açılan ütopik tiyatrodan öteye geçemeyeceği anlaşılır. Neticede zenginliktir fetihlerin temel nedeni.
Tüm yoğunluğuna rağmen, bu bin sayfayı dünya tarihinin bir sorgulama metni olarak değerlendirebilir miyiz, evet; belki de Foucault Sarkacı'ndan daha çok hem de.
Meksika'lı yazar Carlos Fuantes'in kendisiyle neredeyse özdeşleşmiş olan uzun romanı.
Fuantes bu yapıtı ile edebiyat çevrelerinden ve ünlü yazarlardan büyük övgüler almış.
Kıyamet günüyle başlayan roman kısaca savaşlar, din, keşifler, felsefe gibi konularla insanlık tarihe bir bakış açısı açmaya çalışmış. Oldukça uzun bi roman Terra Nostra ( 1109 Sh 2 cilt ) kitap İş kültürden yayınlanmış tek baskıda kalmış şu an sanırım piyasada bulunmuyor.Ben açıkçası zorlanarak okuyabildim yani okuması zahmetli bir kitap ama yinede kitaplığımda bulunmasında dolayı mutluyum..