Çöplüğün Generali

En Son Değerlendirmeler

3 puan

daha önce oya baydar'ı okumamıştım. benim için, türk romanı'nın ve türk solu'nun dikkate değer isimlerinden biri olmuştur. bir de, geçtiğimiz günlerde taraf gazetesi'ndeki köşesinden, yine aynı gazetenin genel yayın yönetmeni olan ahmet altan'a kızdığı için (şimdi olayı burada anmak gereksiz) istifa ettiğini biliyorum.

yeni açılan ve bence gelecek vadeden (benim www.yazar.com'daki zamanında yaptığımız çalışmalara da benzediğinden sempati duyduğum) bir site olan www.sabitfikir.com'da, oya baydar'la bu roman hakkındaki röportajı dinledikten sonra hemen alıp okumak, ihmal ettiğim bu yazarla tanışmak istedim.

çöplüğün generali, içinde bitmemiş bir romanı da barındıran, roman içinde roman tekniğiyle yazılmış. bu bitmemiş roman, bütün eserin ilk bölümünü (yarısından fazlasını) oluşturuyor. her yerinde bombaların ve mermilerin gömülü olduğu ülkeden, birbirini takip eden bazı patlama ve bu patlamalara ucundan kıyısından bulaşmış insanların başına gelenleri anlatan, bölümlerden oluşan bir hikayesi var.

bu ilk bölümün, iyi olmadığını düşünüyorum. yani romanın asıl kahramanını etkileyen bu roman beni etkilemedi. hem de, şu ergenekon davası kapsamında bulunan silahları her akşam haberlerde izliyor olmama rağmen, etkilemedi. etkilemedi çünkü, hikayelerin nasıl biteceğini daha ilk baştan biliyoruz, ve bu sonunu bildiğimiz hikayedeki karakterler de, öyle bizim ilgimizi çekebilecek ilginçlikte değil. bunlar, enteranlık barındırmayan, alelade hikayeler olmuş.

kitabın ikinci bölümünde ise ne bir polisiyedeki heyecan, ne de klasik bir romandaki derinlik var. raslantı eseri, eski şehir'den kalma çöplüğü bulan ve orasıyla ilgili araştırma yaparken başından geçenleri anlatan bir bilim adamını anlatıyor bölüm. zaten romanın asıl karakteri de, adamımız.

romanın kahramanları ve bunların aralarındaki ilişkiler malesef bir romanda görmek isteyeceğimiz derinlikte olmadığından okurken doyurmuyor. olaylar da bu "üstünkörü" geçişten nasibini almış zaten.

yazarın röportajında da söylediği gibi "gerçek olaylar, kurgu olaylardan daha aşırı, daha az inandırıcı geliyor insanlara" fikrine katılıyorum. ama bu mottoyu romanda o kadar sık tekrarlıyor ki, "yeter yahu! anladık!" diyesi geliyor insanın. bir şey, bazen okuyucuya küçük küçük verilmeli, gözümüze sokulması insanda aptal yerine konuluyormuşuz hissi yaratıyor.

roman, belli ki, ergenekon davası'ndan etkilenmiş bir yazarın kaleminden çıkmış. roman boyunca bu davaya ilişkin direk temaslardan kaçınılmış olmasını ise takdir ediyorum.

çöplüğün generali'nin insana çok zevk veren bir roman olduğunu söyleyemeyeceğim. belki, yazarın kendisinin de ifade ettiği gibi, "kurgusu düz." bir roman olmasından, belki söylemek istediği şeyin çok derinlikli işlenmemiş olmasından... ancak çöplüğün generali, insanlara tavsiye edebileceğim bir roman değil.

6 puan

Yerin altından fırlayan silahlar, patlayan bombalar, üstü örtülmeye çalışan olaylar.İşte Türkiye.

5 puan

Vasat ve bir romana kıyasla fazla güncel bir konuyu işliyor. Ama yanlış anlaşılmasın, popülerlik kaygısı var demiyorum.

Profil Resmi
10 puan

ilginç bir kitap
hatta tüyler ürpertici de diyebilirim .

7 puan

Yakın tarihimizden süzülüp geleceğe taşınan darbeler, darbe girişimleri, karanlık cinayetler, provokasyonlar, faili meçhuller ve dahi kaynağı toplumsal jargona 'karanlık', 'derin' diye işlenen büyük acılar ile bu acıların ürettiği korku dağının eteğinde 'başımıza bir şey gelmesin' adına, duymamak, görmemek, konuşmamak için gösterdiğimiz olağanüstü çabalar... Görmedikçe, duymadıkça, konuşmadıkça bizi kendimizden daha da uzaklaştıran, insanın üç maymun hali...
Yaşadığımız şu günlerde durum aynı değil mi?.

5 puan

http://pinucciasbooks.blogspot.com

Ne yaptıysam olmadı. Bu kitap bir türlü içine çekemedi benim gibi bir bilim kurgu severi. Konsantrasyonumu sağlamak için en ideal koşulları yarattım kendime olmadı. Ara verdim, baştan başladım, olmadı.

Şimdi bu bir distopya romanı aslında ama yaratılan distopik dünyanın temeli yok. Kişiler var, münferit bir olay var ama tüm bunların geçtiği dünyanın kendisinin tarifi eksik romanda. Artık yazar bunu her okurun kendisinin hayal etmesini mi istemiş, roman mı kısa kalmış, canı mı istememiş, anlamadım. Kitabın ikinci yarısında George Orwell'in 1984'ümsü bir hava sezseniz de eksik ve gediklerden parçalar düzgünce birleşemiyor. Yazarın teknoloji konusunda bilgi eksikliğinden mi yoksa hayal gücünün o şekilde çalışmamasından mı emin değilim ama kitaptaki bu teknolojik yoksunluk bilim kurgunun inandırıcılığını da almış götürmüş.

Merkezde "kollektif bilinç kaybı" gibi sağlam bir tema olması ve çöplüğün bu distopik dünyanın en temiz yeri olmasının tezatlığı ilgimi çekti ama toplamda bu sefer olmadı Oya Baydar.

Arkadaşlar, yorumum kitaba ilgisi olanları, okumayı düşünenleri tereddüde düşürmesin lütfen. İnsan sürekli bu türde kitaplar okuyunca her kitaptaki hayal gücünün, kurgulanan dünyanın ayrı harikalar yaratmasını bekliyor.

10 puan



" Mutlu ve güvenli yeni hayatın bedeli: Öğrenirsen, bilirsen sorular sormaya başlarsın, sorgulama süreci bir kez başladı mı, huzurun bozulur. Hatırlarsan araştırırsın, araştırırsan güvenliğin tehlikeye girer, en azından huzurun kaçar."

7 puan

Oya Baydar vermek istediği mesajı gayet açık dile getirmiş.. Ancak kitabın yazar notlarından oluşan ilk kısmında bir süre sonra çok tekrara gidildiğini ve hep aynı cümlelerle eleştiri getirildiği dikkatimi çekti.. Bu durum bir süre sonra okuyucuyu sıkmaya başlıyo.. Ancak tam sıkılmaya başlanan noktada konu toparlanıyor ve son 100 ile güzel bir finale gidiyor.. Bu çok tanıdık çöplük insanları , insana hüzün veriyor..

8 puan

Oya Baydar son zamanlarda karşıma sıklıkla çıkan yazarlardandı. Özellikle 'Kedi Mektupları' ve 'Elveda Alyoşa' kitaplarını görüyordum, bu eserine ise ilk kez rastladım... İsmi beni kendisine çekti.
Kitap iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm kısa kısa parçalarla, farklı olayları, kişileri anlatıyor. Her parçanın sonunda Yazarın Notu olarak o bölümün devamı nasıl olabilir ya da olmayabilir, havada asılı kalan soruları belirtiyor yazar. İlk bölümü büyük bir merakla ve de ''ne kadar da tanıdık aslında'' hissiyle okudum... Özellikle de -toplumsal bellek kaybı- çağımıza çok uzak olmayan bir terim bence. İkinci bölüm ise ilk bölümü aydınlatan kısım. Hikaye tek bir kahraman üzerinden ilerliyor, derinleşiyor ve akılda kalan soru işaretleri bir bir çözülüyor.
İyi ki ilk bu kitabı ile tanıdım yazarı. Zira çok etkileyici bir anlatım tarzı var, anlatılan konu ise bu etkiyi daha da güçlendiriyor.
Okunmalı, UNUTMAMAK için...

geri ileri