Bolşevik devrimini olanca heyecanı, karmaşası, zorluğu, ikilemiyle anlatan bir kitap.
John Reed, belgelerle zenginleştirdiği anlatısında öyle canlı bir dil kullanmış ki sanki bir roman okuyormuş tadı veriyor. Kimi yerlerde bir gerilim-aksiyon kitabı okuyormuş gibi oldum.
Ve en önemlisi, bu kitap zihnimdeki Bolşevik devrimi imgesini yerle bir etti. Ben sanıyor, tasavvur ediyordum ki: Bolşevikler, halkı arkasına alarak Geçici Hükümeti devirip Kışlık Sarayını basınca devrim oluyor; daha sonra iç savaş başlıyor.
Oysa devrim öyle anlık bir şey değilmiş, Bolşevikler Kışlık Sarayı basıp Geçici hükümeti devirdiklerinde; karşılarına bin türlü sorun çıkmış: Duma, grevler, diğer reformist sosyalist partiler, Kazaklar...
Ama sadece işçi, asker, köylü sovyetlerine dayanan ve güvenen Bolşevikler tüm zorlukların üstesinden gelip tarihi yazmış.
Dünyayı Sarsan On Günü yazan Amerikalı sosyalist gazeteci John Reed'e bin selam!
Sovyet devrimini gün gün saat saat anlatmış, kendinizi Lenin in , Troçki nin yanında hissediyorsunuz.
İnsanın tarihte giriştiği en heyecan verici öykünün ilk on gününü anlatan müthiş bir eser. Belgeler, tarihin o döneminde sahne alan kişiler, örgütler, partiler, gazetelerle ilgili çok detaylı bilgiler içeriyor. Bu belgesel anlatı aynı zamanda bir edebi eser. Bolşevik Devrimi o kadar güzel sahnelerle resmedilmiş ki, okurken zaman zaman tüylerim diken diken oldu.