Öncelikle kitapta müthiş bir dostluk anlatılıyor diyenlere zerre kadar katılmadığımı belirterek başlayayım. Buradan yola çıkıp dostluk üzerine müthiş bir sorgulamaya girerdim ama çok üstünkötü geçeceğim burayı; hayattaki bütün ilişkiler faydacılık üzerine kurulur. Defalarca benzer şeyleri yazdım, söyledim zaten. Bu faydacılık durumu ortadan kalktığında o ilişkiyi(arkadaşlık, sevgililik, akrabalık) koruyan şey vicdan, vefa, toplumsal baskılar gibi kavramlardır ki bu da tek tarafın fedakarlıklarına dayanır ancak. Kitapta bu karşılıklı faydacılık durumunun en acımasızlarından biri var işte. Yani Candy' nin köpeği ile arasındaki bağ, George ile Lennie arasındaki bağdan daha özel mesela bana göre.
İncecik olmasına rağmen çok yoğun bir kitap, çok da okunan bir kitap haliyle ve çok fazla farklı yorum yapılmış üzerinde bu zamana kadar. Dolayısıyla az çok hepsine değinmek istiyor insan. En başta dediğim gibi işin ''müthiş bir arkadaşlık hikayesi'' kısmına hiç katılmıyorum. George ve Lennie bir hayalin peşinden gidiyorlar, hayali duyan herkesin o hayale ortak olma arzusu ise sanırım kitabın en can alıcı yeri. Küçük insanların, küçük hayalleri üzerine yazılmış bir kitap ve tıpkı ismini aldığı şiirde de bahsedildiği gibi ''en iyi planları, farelerin ve insanların, sıkça ters gider.'' Gerçekleşmiyor elbette hayaller. Aslında kurulan hayal çok küçük, gerçekleştirilebilirliği çok da zor olmayan bir hayal buna rağmen gerçekleşemiyor. Steinbeck, İnci' de de yapmıştı bunu. Parayla her şeyin güzel olacağını sanan küçük insanlara parayı vermiş ve sonra da hayalleriyle birlikte o insanları da yok etmişti. Burada da aynısını yapıyor. Hayal yok olunca insanı da yok ediyor, insanı yaşatan hayalleridir diyor dolaylı yoldan sanki.
Spoiler olacak devamında ama zaten hikayeyi de bilmeyen yoktur muhtemelen; George, Lennie' yi vurmasını kimileri bunu ''arkadaşını korumak için yaptı'' diye yorumlamaktadır. Elbette ki senelerdir yanında olan adama duygusal bir yakınlık duymaktadır George ama vurmasının tek nedeni ve bence asıl nedeni Lennie' nin onurunu korumak değildir. Lennie aynı zamanda bir külfettir de George için ve George her kızdığı anda bunu da açıkça dile getirir. Hatta Lennie de bunun farkındadır. Yine Slim(sanırım Slim' di) George' a neden Lennie ile birlikte takılıyorsun dediğinde, çünkü o benim arkadaşım ve onu çok seviyorum cevabını vermez George. Çocukluktan beri yanımda, teyzesi bana emanet etti filan der. Yani demek istediğim George, Lennie' i vururken onu koruma düşüncesinin altına, üzerindeki külfetten kurtulma, hayallerin gerçekleşmeyeceğini anlayıp kendi yolunu seçme düşüncesini de saklayıp çekti o tetiği.
Şimdi Candy' nin köpeği öldürüldükten sonra, Candy ''ben vurmalıydım onu'' demişti. George onu yaptı bir bakıma. Başkasına bırakmadı ve artık hayallerin gerçekleşmeyeceğini anladığından ''bir işe yaramadığı''(köpeğin vurulma sebebine gönderme yapıyorum hemen coşmayın) için Lennie' yi vurdu.
Biliyorum mutsuz insanlar olarak ve her mutsuzluğunuzu kapitalizme ve Amerika' ya bağlayacak Amerikan Rüyası deyimini ve bu deyimin eleştirilmesini çok seviyorsunuz ama yapmayacağım. Herkesin mutlu olmakla ilgili hayalleri var ama hiç kimse mutlu değil ve herkes çok yalnız ki alttan alta mutsuzluklarının sebebi bu gibi de veriliyor okuyucuya. Yine döndün dolaştık geldik kapitalizme. İnsanların bireyselleştirilmesi meselesi yani. Şimdi Curley mutsuz sağa sola saldırıyor, karısı mutsuz, o da hayallerinden vazgeçmiş ve yalnız olmaktan yakınıyor, Slim atlarla bağ kurmuş, Candy köpeğiyle, Crooks kitaplarla vs. Zaten bir süre önce çiftlikte çalışan bir işçinin gönderdiği mektubun bir dergide yayımlanmasına verilen tepkiler, o kişilerin ne kadar yalnız ve unutulmuş olduklarının en güzel örneği belki de. Şimdi örneğin Slim gibi saygı duyulan biriyle x bir kişi neden George ve Lennie gibi kafa kafaya verip bir hayal kurmuyorlar örneğin diye düşünüyor insan. İşte sistem eleştirisi de orada. İnsanları birbirlerinden tamamen uzaklaştırmış ve hayallerini ellerinden almış sistem. George ve Lennie ise çocukluktan beri yan yana olduklarından aslında arkadaş olmalarını gerektirecek donanımlara sahip olmasalar dahi ortak bir hayalde buluşabiliyorlar ve bu yüzden etrafındakilerden ayrılıyorlar. O kadar sarılıyorlar ki hayallerine, paylaşmaktan bile çekiniyorlar çünkü biliyorlar ki paylaştıkları anda sistem o hayali yok edecek ve onları da çarkları arasına alıp ezecek. İki alıntı ekledim ki ikisi de yalnızlık üzerine. Birinde kişi, gördüğünü gösterecek birileri olmadıktan sonra gördüğünden de emin olamaz gibi bir şey diyor ki benim de daha önce defalarca söylediğim bir şey bu ve George ile Lennie' nin yan yana olmalarının nedenlerinden de birisi. Hayalini biriyle paylaştığın sürece gerçek olacağına inanıyorsun çünkü, kitapta böyle yani. George, Lennie öldürürken aslında hayalini de öldürüyor bir bakıma. İkinci alıntıyı ise size inat olsun diye paylaştım. Hani kitaplar ve huzur, ah kitaplarlar dolu bir oda vs. diyorsunuz ya hani, onlara inat olsun diye yaptım. Hayatınızı da adasanız maksimum 2500 kitap okuyabilirsiniz ki bu da küçük bir kitapçı dükkanının yarısı demektir en fazla. Yani okyanusta bir damla. O yüzden okuyacağınız kitapları iyi seçmeye çalışın, bir de bu ve benzeri sitelerin kıymetini bilin ki sonra Carlson gibi kitaplardan başka bir bok yok hayatımda diye ağlanmak zorunda kalmayın. Ben de aksi bir adamımdır, tersimdir ama 9 kişiyi terslesem de 10. kişi hayatımda kalsın isterim. Mesele o hayatınızda tutacağınız 10. kişilerin kim olduğuna karar vermek ve karşılığında ona sunabileceğiniz bir şeylerin olması.
Aslında biraz duygusuz yazdım ama kitabı okurken çok duygulandım. Tek sebebi ise Lennie' nin saflığı, cümleleri ve hayvanlara istemeden verdiği zararlardı. Eski kız arkadaşımın hayvanlara duyduğu sevgi ve duyarlılığı anımsattı filan. Neyse, sözlerime burada son verirken size iki tavsiye bırakıyorum; 1- Gary Sinise ve John Malkovich' in muhteşem performans gösterdikleri film uyarlamasını da izleyin, 2- Megadeth-Of Mice And Men(Şarkının ilk 10 saniyesindeki Dave Mustaine' nin gereksiz saçmalamasını yok sayın ama)
Kitabı 123. sayfasında bırakıp, ağlamaya başladım. Geri kalan üç sayfayı gözyaşlarıyla okudum. Hem de hıçkıra hıçkıra. Eminim okuyan bir çok kişiye de aynı etkiyi yapmıştır.
İnce bir kitap. Hani başından kalkmazsanız bir çırpıda okunur ki akıcı da ilerliyor. Yazar kitabına, bir kaç yürek burkan olayı sığdırmış ve çok da güzel vurgulamış.
İki fakir çiftlik işçisi arkadaşdan biri olan Lennie; iri yarı, kuvvetli, zekası bayağı düşük, anlatılanı hemen anlamıyor ve hemen unutuyor. Diğer arkadaş George ise; ufak tefek, akıllı ve zeki, aynı zamanda teyzesi öldüğünden beri Lennie'e sahip çıkmış, hep beraber çalışmış ve ayrılmamışlar. Kendilerine ait toprakları olması hayali kuruyorlar. George anlatıyor, Lennie dinliyor.
Lennie'nin yumuşak şeylere dokunmaktan hoşlanması -tüylü tavşanlar, fareler, köpek yavruları- her daim başlarına bela açıyor. Son çalıştıkları çiftlikten de yine benzer bir olay yüzünden kaçmak zorunda kalınca; işçilerin yok pahasına çalıştıkları, zenci bir seyisin hor görüldüğü, işi gücü güç gösterisi yapmak ve de oynak karısının izini sürmek olan patron oğlunun zorbalık peşinde olduğu, bir çiftlikte işe başlarlar.
Ve kitabın sonunda yine George anlatır, Lennie dinler...
Kitabı beğendim. "Herkesin okumasını öneririm" demeyeceğim. Aslında zihinsel engelli çocuğu veya yakını olanların okumamasını önereceğim. Şimdi benim bu yazdıklarıma katılmayan veya tepki gösteren olabilir. Fakat bu ebeveynlerin en çok düşündükleri "benden sonra bu çocuğa ne olacak?" kaygısıdır ki bu kitap da insana bu duyguyu yaşatıyor.
Kimsesizlik, köksüzlük, herhangi bir yere veya kişiye ait olamama gibi yalnız insanlara özgü sorunları anlatan güzel bir hikaye. Yalnızlık işlenirken dostluk, arkadaşlık konusu da duygusal bir şekilde işleniyor. Zenci seyisle dönemin ırkçılık sorununa da değiniyor. Lennie'nin başını belaya sokacağını düşünüyordum ama beklemediğim bir son oldu. Hüzünlü biten bir kitap. Herkese tavsiye ederim.