Yorumun aslı: http://kordugumhayaller.blogspot.com/2013/04/2-gun-golgelerin-yolu-way-of-shadows-by.html
İtiraf etmeliyim kitabın ilk sayfalarında resmen lanetler yağdırdım. "Nasıl bir kitap bu, zaten küçük puntolu ve kalın, bir sayfa 10 sayfa gibi ya.." diyerek her seferinde sinirden kudurdum. Çoğu yerde kitabı kapattım ve okuduklarımı sindirmek için bekledim. Ama ne zamanki o baş sayfaları geçtim ve kitap rayına oturdu, inanın bana mest oldum okurken. Çok çok iyiydi gerçekten. Eğer okuyorsanız sizden ricam o sayfalarda dayanın, emin olun kitabın ilerisinde pişman olmayacaksınız :)
Kitabın başlarında daha ne oluyor demeden olaya pat! diye, hiçbir açıklama ya da bilgilendirme olmadan dalıyoruz. Ve ilk 100 -tam kaç sayfa kestiremiyorum ama yaklaşık 100- sayfa boyunca kitap işledikleri ile o kadar ağır ve bize kitabı okudukça bilgi verdiği için o kadar karışık ki, dediğim gibi lanet ediyorsuz. Ama ne zamanki hikayenin temposuna alışıyor, kitapta kendi rayına oturuyor, işte o zaman okumak bir keyif oluyor. Okurken uykunuzdan bertaraf ediyor ve daha sonra neler olacağının merakı ve pat! diye gerçekleşen ölüm, macera, aksiyon, olaylar vs. nedeniyle elinizden bırakamıyorsunuz. ;) Kitabı tam üç günde gece 4'e kadar okuyarak bitirdim. Aslında daha erken de bitebilirdi ama o kadar olay var ki, dinlenme aralığı brakmam gerekti kendime :D
Tamam, biraz nefes alalım en iyisi. Şimdi de kitabımızın konusuna bakalım biraz da. Yalnız kitabımız o kadar dolu ki, spoiler olmaması için size buzdağının küçük bir kısmından bahsedeceğim ;) Yani gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz:
Kitabımız diğer okuduğum kitaplara göre işlenişi bakımından oldukça değişik ve güzel bir kitaptı. İlk olarak Azoth adlı bir çocuğun yaşadığı korkunç olaylar zinciri ile başlıyor hikaye. Ve olaya ilerdikçe bir sürü kişi dahil oluyor. Çoklu -bayağı bir çoklu O.O bakış açısı olduğu için de bu kişilerden kim önemli, olaylar nereye varacak ya da bu kadar kişiyi nasıl aklımda tutacağım diyerek uzun bir süre hem siz hem de kitabımız yalpalıyor. Ki bence asıl yalpalama sebebi kitabın, bize karakterlerin küçüklüğünden itibaren okutmasıydı. Yazar asıl olaya girmek için ya da gizeme girmek için buralarda ne yapacağını bilememiş sanki :)
Ama ne zamanki asıl olayların başlayacağı zamana, karakterlerin uygun yaşlarına geliyoruz işte o zaman kitabımız tam bir akışa, dzgünlüğe kavuşuyor. Bu sayede biz de rahat bir nefes alıyoruz. Ki bu son rahat nefesimiz oluyor. Zira yazar bundan sonra dur durak bilmeden bizi olaylar silselesine tabi tutuyor. Nereye sürükleyeceğini, daha sonra neler olacağını bırak bir sonraki satırda neyle karşıya karşıya geleceğimiz bile kesin değil bu kitapta O.O Tamam bazen yalpalıdığını ve inişleri-çıkışları olduğunu kabul ediyorum bu kısımlarda bile ama inanın, kitabın sonlarına doğru anlamsız gelen o parçalar birer birer puzzle'da yerlerine oturuyorlar :)
Azoth henüz 11 yaşlarında bir çocuktur. Yaşadığı kent ise acımasızlıklarla doludur. Bu acımasızlıklar içinde Azoth da sokakta yaşayan ve yeri yurdu olmayan ama kendi içinde örgütlenen çocuklar topluluğunun parçasıdır. Yani bir lonca üyesidir. Belki de en kötülerden birinin hem de. Çünkü başındaki çocuklardan Sıçan lakaplı kendisinden yaşça büyük çocuğun hem sapkın hem de korkunç eğilimleri vardır ve lonca başkanıdır. Tabi bir de en yakın arkadaşları Jarl ve kendisinden oldukça küçük, lakabının hakkını veren güzeller güzeli Taşbebek vardır. Bir gün yine lonca haracı için para ararken hayalindeki kahramanı ve olmak istediği kişi Durzo Blint yani suikastçıların en iyisiyle karşılaşır. Hoş bir karşılaşma değildir bu. Ama belki de ileride olacaklar için bir şanstır. O günkü karşılaşmadan sonra ise başına gelmeyen kalmaz. Ve gelişen olaylarla yıllardır hayalini kurduğu bir şekilde büyük sıikastçi Durzo Blint'in çırağı olur. Olur ama bedeli ağır olmuştur.
Durzo'nun çırağı olduktan sonra kitap bir süre daha kendi zamanında ilerliyor. Daha sonra ise belli yaş aralıklarında önemli bölümleri göstererek asıl zamana geçiş yapıyor. Bu kısımdan sonra ise hikaye doğal akışına dönüyor :) Azoth artık gitmiştir, gelişen olaylarla yerine Kylar doğmuştur. Ve Kylar, Durzo'nun çırağı olarak gerçekten iyi iş çıkarmaktadır. Ama size bahsetmediğim ve okuduğunuzda karşılaşacağınız bir sürü karakterinde olduğu kaderin iplerinin birbirine bağlanması sonucunda belki de her şeyin ve herkesin sonunu getirebilecek bir savaş patlak verir. Ki biz adım adım o savaşı okuyoruz, nasıl bir hareketin kar tanesi gibi yuvarlanarak kocaman bir kartopuna dönüştüğünü soluksuz bir şekilde okuyoruz. Peki sizce kahramnlarımızdan biri olan Azoth'un -ya da Kylar mı demeliyim?- bu savaştaki ve kaderdeki rolü ne? Kaderin ipleri birbirine dolanırken usta ve çırak karşı karşıya gelmeye mahkum mu? Peki ya eski dostlar, geçmiş yaşamlar hep pişmanlık olarak mı kalacak? Tüm çabalar bir hiç için mi, kader engellenemez mi? Bu sorular ve inanın daha fazla, daha fazla şey için bu kitabı okumalısınız ;)
Kitap ilk başlardaki acemliklerinde sizi şaşırtmaya çalışsa da dikkatli olursanız olayları tahmin edebiliyordunuz. Bu da o bölümlerde sıkılma nedenlerimden biriydi. Tabi bir de düşünceler değil de olaylara odaklı olması hem kafa karıştırıcı hem de oldukça yorucuydu. Bir de okurken sürekli bana ney tadı verdiğini -yani neye benzediğini- hep hatırlamaya çalışmaktan kafayı yemiştim. Ama sonunda kitabın neye benzediğini bulmamdan mı yoksa temposuna alışmamdan mı yoksa tüm bunlara iyi tarafında denk gelmemden mi bilinmez keyif almaya başladım. Okudukça da soluksuz devam etti bu. Siz de zaten okuyunca göreceksiniz ama ben size bir yardım olsun diye neye benzediğini söyleceğim ;) Kitabımız hem birçok özelliğiyle Taht Oyunları (Game of Thrones) gibi hem de seks yerine vahşet, macera ve savaşlara daha ağırlık vermesiyle ondan oldukça farklı. Tamam ben GOT kitabını okumadım ama dizisini bildiğim bunu söylebiliyorum. Üstelik kitabını okumuş birinden de aynı cümleyi duydum ;) Kısacası tüm Taht Oyunları (Game of Thrones) severlerin okumaktan zevk alacağı ve seveceği bir kitap olduğunu rahatlıkla söylüyorum :D
Kitabın ilk başlarının çok sert olması, daha sonraki sahnelerde bu yumaşasa da yine de barındırdığı bazı özellikleri dikkate alarak bir yetişkin kitabı olduğunu söylemeliyim. Tabi sadece ilk başlarda olsa tamam ama daha sonraki sahnelerde de bu sert kısımları yer yer görüyoruz. Çünkü yaşanılan yer berbat ve her türlü pisliğin olduğu yerler. Yine de ilerledikçe gördüklerimiz, ilk başlarda yaşadıklarımıza kıyasla bana göre hiç bir şey. Son olarak bunları söyleyeyim de okuyacaklar da bunu dikkate alarak okusun lütfen :D
Ahh, söyleceğim söyleceğim unuttum. Yazarımız Brent Weeks tam bir George R. R. Martin hayranı. Ki onunla ilk tanıştığında da heyecandan dili tutulmuş, o derece ;) Ki sizde okuduğunuzda yazarımızın bu hayranlığını kavrayacaksınız :) Yine de yanlış anlaşılmasın, yazar onun gibi acımasız ve benzer şeyleri var ama bunlar sadece dış hatlar. Ve okurken rahatsız olmuyor ya da taklit olarak görmüyorsunuz. Yani en azından bu benim için böyle :D
Anlatmaya nereden başlasam acaba ? En iyisi kapaktan girişi yapayım =D Artemis'in kapaklarını beğenmediğimi artık cümle alem biliyor. Gölgelerin Yolu'nun kapağını diğer Artemis kitaplarının kapaklarından daha çok sevdim. Çünkü Diğer kitaplarında olduğu gibi kapak neon neon parlamıyordu. Çok hoşuma gitti. Umarım Artemis çıkaracağı diğer kitaplarda da böyle yapmaya devam eder. Kapakta beni rahatsız eden tek şey kapak görseli oldu. Daha iyi bir görsel bulunabilirdi sanırım.
Küçük puntolu olduğunu gördüğümde içimi bir korku kapladı. Çünkü rahatsız bir göze sahip olduğum için okurken problem yaşayacağımı düşündüm. Başlarda da biraz zorlandım. Ne zaman kitabın konusunu kavrayıp adapte oldum. İşte o zaman punto falan benim için hikaye oldu.
Kitabın konusunu kavramakta zorlandım.Çünkü olayların nasıl bir dünyada gerçekleştiğini kitabın başından değil olaylar ilerledikçe öğreniyoruz. Öncelikle şunu söyleyeyim kitap her bünyenin kaldırabileceği bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Baştan Uyarayım. Sürekli şeker kızların olduğu pembe dünyaların anlatıldığı kitapları okuyorsanız bir değişiklik olsun diye alıp okumayın. Yok ben entrika dolu kitapları severim kan revan vazgeçilmezim, psikolojik ögeler barındırırsa tadından yenmez, araya azıcık aşk serpiştirilirse de hiç fena olma diyorsanız bu kitap tam size göre. Nasıl da anlatmışım ama =D
Kitabımız güçsüz sokak çocuğu olan Azort'un güçlü suikastçı olan Durzo Blint'in çırağı olmasını konu alıyor. Karakterlerin işlenişine bayıldım. Karakterlerin fiziksel özellikleri yerine psikolojik özelliklerinin üzerinde durulması çok hoşuma gitti.
Bu kitapta sevdiğim bir şey de sürekli şok olmamdı. bir şeyi de doğru tahmin edemedim. Hah! Tamam buldum birazdan şu olacak diyorum ama olmuyor. Hele kitabın sonlarına doğru yüzümde gözlerimin pörtlemiş dudaklarımın da "O" biçimini aldığına eminim =)
Uzun lafın kısası ben bu kitabı çok sevdim. Bitirmem uzun bir süre alsa da kesinlikle buna değdi.
olayların girişleri ani cümlelerle olmuş bu biraz amatörce geldi gözüme onun dışında gerçekten çok hoş olmuştu sonlara doğru özellikle çok sürükleyici bir hal aldı,ikinci kitabını merakla bekliyorum