Son derece işine bağlı, sadık, kuralcı ve disiplinli biri olan Stevenson İngiltere'de Darlington'un sahibi olduğu bir malikânenin baş uşağıdır. Yeni işvereninin önerisiyle İngiltere gezisine çıkar ve ayni zamanda malikânenin eski çalışanı Miss Kenton'ı ziyarete gider. Kitap bu geziyi , Stevenson'ın malikanedeki anılarını, pismanliklarini anlatıyor. Sadece ve sadece kendini isine adayan Stevenson'ın hislerini öldürmesinin pişmanlığını geç şekilde anlaması konu ediniyor. Miss Kenton onun hislerinin ölmesinin en büyük pişmanlığı olmustur. Bu kitap yasanan değil yaşanmamış şeylerin pişmanlığı. Bir yara , bir sessiz haykırış. Anthony Hopkins ve Emma Thompson'ın başrollerini oynadığı filme uyarlaması da vardır. Filmi de büyük sükse yapmıştır. Stevenson'ın ne kadar hissiz ve kendini isine adamış bir adam olduğunun kanıtları : ölen babası için bir damla gözyaşı dokmeyip malikaneye misafirliğe gelenlerle ilgilenmesi ve Miss Kenton'un gözyaşlarına kayıtsız kalmasi... En nihayetinde işi uğruna hayatini heba etmiş ve hala da kusursuz olmayı başaramamış bir adamın trajik hikayesi.
Tek kelime ile “yaşanmamışlığı” anlatan bir kitap. Kesinlikle akılda kalıcı bir başkarakter olan Stevens’ın yolculuğunda katman katman açılan geçmiş, göz ardı edilen duygular ve en çok da o körü körüne adanmışlık insanı çarpıyor. Nihayetinde kendiyle yüzleşmesinden geriye kalan hayal kırıklığı ve pişmanlık dolu satırları boğaz düğümlenmeden okumak zor. Kuvvetli tasvirlerle şiir gibi bir fona sahip olduğu kadar İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde İngiltere’nin siyasi konumuna dair ilginç yaklaşımı ayrıca dikkat çekiyor. Sosyal yapı ustalıkla yedirilmişse de kitap adeta hayattaki ıskalanmışlıklara adanmış.