herkesin çok beğendiği bir kitap farkındayım ama ben beğenemedim ne yazık ki, kitap belirsizlikler üzerine kurulu (bu tip anlatımları severim ama bana o duyguları veremedi maalesef ) her şey belirsiz kişiler muallak özellikle halit karakterinin olduğunu düşünmüyorum, öğretmen(?) psikozdan psikoza sürükleniyor romanımsı bir şiir adeta ,belki beklentim yüksekti ama genel açıdan beni etkileyen mutlaka okunmalı dediğim bir eser olmadı
Okurken Hakkari'de hissettim kendimi.. o sobalı evde çatısı çökmeye hazır okulda kayboldum
Türk edebiyatında özgünlük bakımından en tepeye oynayabilecek bir roman bence. En iyi 10 Türk romanı sıralamasına rahatlıkla girer. Böyle bir tarz ve duygulanım yaratmak kolay olmasa gerek. Ölümsüz bir eser, mutlaka okunmalı.
Şiirsel bir anlatım mevcut. Ben çok sevdim. Okurken duygulanmamak elde değil.
"Hoca, benim kardeş hasta, diyor.
Nesi var? diyorum.
Ateşi var çok,diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır, portakal ver, diyor. Portakal yememiştir hiç..."
sinemaya uyarlanmaya gerçekten müsait-miş. bireyi ele aldığı için ve olay az olduğu için. başka bir teknik var. has olduğu belli. ama en çok 'ansımak' fiiline takıldım.
Hakkari de Bir Mevsim mitolojik bir düşün bir mevsimlik uyanışıdır aslında. Kalemden unutulmuş hayatlar akar. Hani toprak dendiğinde bu ülkede her karışının kanla sulandığı anlatılır ve bir karış toprağın kimseye verilmeyeceği söylencesiyle büyür çocuklar ama bir söylencedir sadece. Seni doğunun bir köyüne, seni Hakkari´ye sürdürmekten bahseder birileri... Bu sürgün kimilerince cezadır, burnunun sürtülmesi, aklının başına gelmesidir...Ama yanılırlar orada bir hayat büyür....Tanımadığımız, görmediğimiz, adını bile bilmediğimiz insanlar... Mektup gönderenlerin anlattıkları koca bir dünya sanısı mektupların geldiği kentte bir mevsim koca bir deryada küçük bir damla...Gönderilen mektuplar çoğaldıkça verilen cevaplarda bir mevsim büyür...Hakkari de Bir Mevsim büyüleyici bir anlatı
Kitapta anlatıcı gördüklerini ve yaşadıklarını kendisi yazar, kendisi anlatır ancak sanki bu anlatımda anlatıcı aradan çekilmiş, bize sayfalardan bir pencere açmış ve gittiği Pir. köyünü göstermiştir. Kitabın hiçbir yerinde köy soğuktur demez, soğuğu hissettirir, hiçbir zaman bir ölüme üzüldüm demez, üzülür ve üzer. Yaşadıklarının ve hissettiklerinin yanında oralarda idari işlerin nasıl yürüdüğünü, âdetlerin, geleneklerin ne olduğunu, oradaki yaşantının zorluğunu, insanların sorunlarını çok samimi bir dille ve oldukça gerçekçi bir biçimde anlatır. Umutludur, kötüye giden bazı şeyleri değiştirmek ister ve bu uğurda yılmaz. Dertlidir, öfkelidir, asabidir; korkmaz, karşısındaki kim olursa olsun sesini yükseltmesini bilir.
Ferid Edgü'yü ilk defa okuyorum. Gerçekten muhteşem bir dili var. Kısa kısa cümleler ancak bir o kadar da etkileyici. Ve seçtiği konu itibari ile doğunun sesine kulak veriyor. Bir öğretmenin yaşadığı anılarını anlatıyor Ferid Edgü. Ne diyordu; kendi dilimi öğretmek yerine onların dilini öğrenmeliydim. Gerçekçi bir biçimde yazılmış güzel bir eser. Mutlaka okunmalı.