Eh,efsane demiş miydim? Hala öyle.Hep öyle kalacak.Felsefe Taşının ardından başlar başlamaz kendi yine Hogwarts dünyasının içinde bulacaksınız.
İlk kitaba göre çok daha karanlık. Ayrıca bu kitapta Tom Riddle'ı tanıdım o yüzden yeri ayrıdır...
Kendisi ilk izlediğim Harry Potter filminin kitabı ve ilk sahip olduğum kitaptır. Yani benim için yeri çook ayrıdır, Harry Potter'a giriş biletimdir.
JK Rowling'in mükemmel anlatımını, çeviriye rağmen burada da hissedebiliyoruz. Kurgu, karakterler ve Hogwarts o kadar mükemmel ki, insan ister istemez içine çekiliyor.
Ve şunu söylemeliyim ki, Harry Potter'a asla çocuk kitabı gözüyle bakılmamalıdır. Eğer gerçekten önem verirseniz, o dünya sizi o kadar şaşırtacak ki.
Karakterlerin hepsi -yankarakterlerdahil- bir özenle yaratılmış. Aklınızda en ufak bir soru işareti kalmıyor karakterlerle ilgili.
Mutlaka edinmeniz gereken bir seri.
Efsanenin ikinci kitabında Hogwarts'ın karanlık tarihini öğreniyoruz. Gizli geçitlerini. Gizli hayalleri...
Serinin 2. kitabında da diğer kitaplarında olduğu gibi büyülü ve gizemli bir dünyaya adım atıyorsunuz. Harry yeteneklerini keşfetmeye başlıyor. Sonlarına doğru ortaya çıkan Sırlar Odasına yolculuğu hiç unutamıyorum. Kendimi kaptırıp tek solukta okuduğum bir kitaptı.
Başları ne kadar sıkıcıysa devam ettikçe, sırlar oluşup açığa çıkmaya başladıkça da bir o kadar akıcı devam etti.
Dobby her ne kadar fiziksel olarak çirkin bir cinmiş gibi anlatılsa da okurken "Gel sana bir sarılayım." diye düşünüp durdum. Çok tatlıydı benim gözümde, hırpalanıp durmasına da sinir oldum.
Serinin diğer kitaplarını okudukça Voldemort'a üzülecekmişim gibi bir his var içimde. Zaten genellikle hikâyelerin kötülerini onaylamasam da içlerindeki karanlığı anlayabiliyorum, hiçbir kötü saf kötülük ile doğmaz. Ama Dumbledore'un da dediği gibi "Kim olduğumuzu gösteren şey seçimlerimizdir."