Bir anne-kız ilişkisi romanı. Paylaşılamamış anların, anıların insan hayatında bıraktığı izleri ne güzel de anlatmış İnci Aral. Çok severek, yer yer düşünerek, üzülerek okudum. İnci Aral'ın diğer romanlarında olduğu gibi insan psikolojisi, kafasından geçenler, düşündükleri, hissettikleri yine romanın merkezinde. Olaylardan çok, o olaylar karşısında insanların neler hissettiğini size anlatıyor.
Dili ağır olsa da günümüzde de devam etmekte olan anne-kız ve kadın-erkek ilişkilerinin karmaşıklığını çok güzel anlatmış İnci Aral. Dilinin ağırlığına çok takılmamak gerekiyor aslında, İnci Aral okumaya karar vermiş biri zaten onun karmaşıklığını ve kelimelerle dans edişini iyi bilir :)
Dikkat çekici bir "kadın" romanı. Anne-kız ilişkisi üzerinden kadın olma hallerine dair oldukça cesur ve vurucu gözlemler içeriyor. "Anne" olarak bireyselliğini kaybedip toplumsal kimlikle anılmaya başlayan kadınlar ve onların yetiştirdiği kadınlar... Birinin özgürlüğünün bittiği yerde diğerininki mi başlar? Kan bağı bir insanı tanımaya yeter mi? Peki aynı kan bağı iki insanı gerçekten birbirine bağlar mı? Sorduran, cevap aratan, düşündüren bir eser. Yazım dili olarak biraz ağır ama yorucu türden değil.
Ayrıca evlilik ve insan ilişkilerine de güzel dokundurmalarda bulunan kitap gayet ibretlik tespitler de içeriyor. Sanırım bu açıdan biraz yaşanmışlık isteyen bir roman. Kendi adıma daha toy bir çağımda okusam yeterince anlamaz hatta sıkılabilirdim belki. Fakat aksine uzun zaman sonra bir kitapta bir cümle beni böylesine duraksattı. "Unutmak, duyulan acıları sindirip kendine katmaktır." Gerçekten o kadar isabetli bir tespit ki kitabı elimden bırakıp sesli tepki verdirdi bana. Doğru, unutulmuyor aksine bir şekilde kabullenilip hafızadaki yerini alıyor tüm acılar.