Ölüm her zaman merak ettiğim bir konu olmuştur. Var olmak ve yok olmak... Tolstoy bu iki durum arasındaki ince çizgide duran ve ölüme her gün daha da yaklaşan Ivan Ilyiç'in son ana kadar direnişini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Yaşım ilerledikçe tekrar tekrar bu kitaba başvuracağıma şimdiden fazlasıyla eminim.
Ölecek bir adamın ruh hali ancak bu kadar güzel anlatılırdı. Başları ise sıkıcıydı.
Bu kısa roman ya da uzun hikaye, insanı ölümle ve yaşamla ilgili derin düşüncelere sevk ediyor. İstediğiniz gibi bir hayat yaşayıp yaşayamayacağınız üzerine... Okunması tavsiye edileek bir kitap.
http://moonlightcat13.blogspot.com/2015/04/ivan-ilyicin-olumu-tolstoy-bahar-okuma.html
"Açıklanamaz! Acı, ölüm...Niçin?"
"Ya bütün hayatım, yaşadığım bilinçli hayat gerçekten gerektiği gibi değil idiyse?"
Yaşamınızı, yaşadıklarınızı en basitinden "doğru" diye inandıklarınızı sorgulamaya iten bir kitap.
İvan İlyiç'in Ölümünü kitabın başındaki ön sözünde Nadine Gordimer çok güzel özetlemiş ve yorumlamış.Bende ondan özet bir alıntı yapıyorum.
Tolstoy'un bu hikayesi genellikle ölme deneyiminin harikulade bir anlatımı ve ölümün anlamı için yapılan bir arayış olarak görülür. Bunlarda vardır ama Tolstoy daha fazlasını ekler.Hayatın ne olduğunun ve ne olması gerektiğinin görkemli bir soruşturmasıdır bu hikaye.
Tolstoy'un okuyup etkisinde kaldığım en güzel kitaplarından birisi oldu İvan İlyiç'in ölümü.Tek kelime ile müthişti...
hayata sadecenmaddiyat ve kariyer gözüyle bakan...kalp gözünü kapatan bir adamın ölüm döşeğindeki muhasebesini güzel anlatan bir tolstoy eseri....
Hasta psikolojisini çok çok iyi anlatan bir kitap... Ve hayatı sorgulatan... İnsanda mutlaka bir duygu değişikliğine bir farkındalığa sebep olan... Kısa ama güçlü bir roman.
Ölüm ve ölmeden önceki düşünceler arasında gidip gelen, sürekli kendine ve gerçeğe daha yakın olan İlyiç'in yaşamı(ölümü) Aslında insanların birbirini anlamaması ve iletişim kopukluğu yaşamasını büyük bir ustalıkla kaleme almıştır.
'Ölüm' söylerken ne kadar da kolay öyle değil mi? Oysa aslında ne kadar korkunç bir düşünce olduğunu o raddeye gelmeden bilemiyoruz. Ama düşünün, en ufak bir hastalık bile geçirdiğinizde nasılda korktuğunuzu, nasılsa elinizin ayağınızın birbirine girdiğini! Yarım kalan işler, tasarlanan gelecekler...
İşte, Tolstoy' da bizim karşımıza böyle bir karakter çıkarıyor. Yaşarken ölümü hiç düşünmeyen, ölüm başkasına geldiğinde kendine gelmediği için şükreden biri. Ve ölüm ona çok trajik bir sebeple geldiğinde, yaşamının aslında nasıl da boş geçtiğini anlıyor. Anlıyor ama artık geride kalanlara ah etmek bir işe yarar mı?
Aslında neredeyse hepimizin yaşayacaklarının bir başka versiyonu olabilir. Sadece bazılarımızın yanında sevdikleri olacak, elini tutan ve onu çekecek biri, bazılarımızınsa İvan İlyiç' in Ölümü gibi...
Son olarak 'Olacak olanı olmadan olmuş bilin ' ölüm için söylenmiş en çarpıcı söz değilse, 'Ölüm' en çapıcı söz değil midir?
İthaki yayınlarının kitaba eklemiş olduğu sonsöz ile gözüme daha bir anlamlı ve cazip geldi. O yüzden özellikle hoşuma giden bu kısmı paylaşmak istiyorum. Resmen kitabı baştan aşağıya özetliyor. Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi sanırım.
"Ivan Ilych ömrü boyunca sadece suni ve değersiz hedeflerine yönelmiştir. Sanki tüm yaşamı zalim ve pinti ilahlara kurban edilmiş gibidir; üstelik o ilahlar kendilerine tapanlara karşılığında tek bir insani sevinç ve duygu bile yaşatmadan tüm yaşamlarını emip tüketen cinstendir. Asla doğa tarafından insanlara bahşedilen ruhsal güzelliklere vâkıf olamamış, yalnızca onların zavallı suretleriyle yetinmiştir. Hayatında hakikat yerine adap ve erkân, âşk yerine şehvet, insanı iyilik yerine bencillik ve kibir yer almış, dünyanın ve insanların güzelliklerin zevk almak yerine değersiz hazların peşinden gitmiştir. Bu boş yaşam, bu bencillik, peşinde olduğu hazların bu düşkünlüğü ve değersizliği, en büyük zevkinin iskambil oyunu olması bile tiksindirici gelir. Elbette böylesi bir yaşam hiç kimseyi asla tatmin edemez ve Ivan Ilych de içten içe bu hayattan tatmin olmadığını bilmektedir. Ve ölümün eşiğinde yaşamış olduğu hayatı düşünüp değerlendirildiğinde, en önemli şeyleri atlayıp önemsiz ve boş şeylerin peşinden koştuğunu anlayarak büyük bir dehşete kapılır."