Kanbağı - (Bloodlines, #1)

En Son Değerlendirmeler

10 puan

Richellle Mead'i seviyorum :) Yine çok iyi bir kitap ..

8 puan

vampir akademisini çok severim bu kitabın bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim ama harikaydı adrian ve sidney çok iyi

Profil Resmi
10 puan

Kitaba pek bir beklentim olmadan başlamıştım ama sürükleyiciliğiyle okunurluğunu ve ikinci kitaptan beklentilerimi arttırdı

3 puan

Ya bişi merak ediyorum bu kitap VA serisinin devamı falan mı

Profil Resmi
9 puan

Her zamanki gibi yazar döktürmüş, Rose ve Dimitri'yi özlesemde :)

7 puan

Ben daha iyi bişe bekliyordum ama yinede fena değildi..

10 puan

çok güzel ya.

Profil Resmi
9 puan

Muhteşem bir kitap ama Sydney bazen çooooook kalın kafalı olabiliyor.Sosyal zeka sıfır :D

7 puan

çok hareketli olmasada merak uyandıran bir sonla bitiyor bence..

9 puan

adrian adrian adrian adrian <3 <3 beklediğimin altında bir kitaptı ama güzeldi. 2. kitabın bomba gibi olacağından şüphem yok daha fazla adrian görmek istiyorum :( Sonunda Richellle yine yapmış yapacağını ! :))

Profil Resmi
9 puan

Dün gece kitabı bitirdim... OMG!! Daha önceden okumadığım için o kadar pişmanım ki :D Sndney ve Adrian'ın dialogları için bile sadece okuyabilirsiniz :D Süperdi!

10 puan

adrian ahh canım benim ya <3 mükemmel bi seri başka bi şey diyemem :D

Profil Resmi
3 puan

219. sayfadayım ve henüz HİÇBİR ŞEY olmadı diyebilirim. Bir Vampir Akademisi değil ne yazık ki.

10 puan

dehşetti!!!!!!!! <3

8 puan

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/08/kitap-yorumu-kanbag-richelle-mead.html

Ahh, benim zavallı Moroi'm!

Büyük bir Adrian fanı olduğumu bilmeyen yoktur. Vampir Akademisi'ni okurken bile her daim onun tarafını tutmuştum. Sırf sonunu bildiğim Son Fedakarlık'ı 2 yıla yakın bekletmiştim. Sevdiğim karakterlerin acı çekmesine hiçbir zaman dayanamadım, dayanamam. Biraz fazla hassasım bu konuda. Kanbağı'nın çıkacağını ve Sydney'in bakış açısıyla anlatacağını öğrendiğimde hiç umurumda olmadığını itiraf etmeliyim. Evet, Simyacıların dünyası bir hayli ilginç ama yine de beni çeken bir şey yoktu. Ama kapak görseli yayınlanıp, Sydney'in yanındakinin Adrian olduğunu öğrendiğimde kitaba bir şans vermeye karar verdim. Tabii bunun için önce Vampir Akademisi'nin son kitabını bitirmem gerekiyordur. Onu da geçtiğimiz günlerde (bol acı çekerek) hallettim. Ve işte Kanbağı'nın sırası geldi de geçti bile!

Öncelikle söylemeyim ki bu seri ilkinden farklı olacak gibi duruyor. Orijinal Vampir Akademisi serisinin bittiği yerden yaklaşık bir ay sonra başlıyor. Ve daha önce de belirttiğim gibi bu sefer hikayeyi bize Simyacı Sydney Sage anlatıyor. Sydney'i ilk seriden hatırlayacaksınız. Rose'un hapishaneden kaçışında büyük rol oynamıştı. İlk ortaya çıktığında ona pek ısınamamış olsam da Kanbağı'nı okudukça yavaş yavaş Sydney'i de benimsemeye başladım.

Kanbağı'nın farklı olmasının nedenlerinin başında elbette Sydney geliyor. O bir Simyacı. Ve vampirlerden nefret ederek yetişmiş bir genç kız. Üstelik Simyacılar onun üzerinde son derece büyük baskı oluşturuyorlar. Kitabın başında Sydney, babası tarafından uykusundan uyandırılıp evlerine gece vakti gelen Simyacıların yanına götürülüyor. Elbette, onların Sage ailesinden istediği bir şey var: Kızlarından biri. Sydney veya kız kardeşi Zoe bir görev için seçilecek. Fakat Sydney, henüz dövmeleri yapılmamış, yani Simyacı olmamış, kız kardeşinin bu işe bulaşmasını istemiyor. Bu yüzden kendisini öne sürüyor. Babası ve Simyacılar daha önceki davranışları yüzünden onu otoritesizlikle itham etse de tecrübesi yüzünden göreve kabul edilmesini uygun buluyorlar.

Sydney'i görevi yine vampirlerle ilgili. Moroi prensesi Jill'e bir saldırı düzenlenmiş ve bir süre Saray'dan ve eski okulundan uzaklaşmak zorunda. Bu durumda devreye Sydney giriyor. Jill'e yeni okulunda, tabii ki yanında gardiyanlarla birlikte, eşlik edecek Simyacı Sydney'den başkası değil.

Jill'in Palm Springs isimli çölün ortasındaki bir şehirde okula gidilmesine karar veriliyor. Yanında ise Sydney'le beraber, yine ilk seriden tanıdığımız Eddie, Sydney'in nefret ettiği Simyacı Keith ve Adrian Ivashkov geliyor.

Kitap, ilk başlarda sıkıcı denebilecek bir durgunlukla ilerlese de Adrian'ın olaylara iyice dahil olmasıyla hız kazandı. Zaten romanı pek çok yerde de Adrian-Sydney diyalogları kurtardı. Aksiyon bakımından Vampir Akademisi'ne nazaran zayıf olsa da, sonlara doğru artan heyecan tatmin ediciydi.

Sydney, Jill ve Eddie ile beraber gitmekle yükümlü olduğu okulda öğrencilerin Simyacılarınkine benzer metalik ya da gümüş dövmeler yaptırdıklarını ve bunların öğrencilere sportif yetenekleri gibi bazı özelliklerini artırdığını keşfediyor. Bu gizemi çözmek elbette Sydney'e kalıyor. Adrian'la, dövmeleri yapan dövmeciye gittiklerinde, Adrian'ın oradaki adamı oyalamak için hayalindeki dövmeyi anlatışı kahkahalara boğulmamı sağladı.

"Öyle mi? Motosiklet sürüp üzerinden ateşler çıkan bir iskelet çizebilir misin? Ve iskeletin kafasında bir korsan şapkası istiyorum. Ve omzunda da papağan olsun. İskelet bir papağan. Veya belki bir ninja iskelet papağan? Yo, bu çok aşırı olur. Ama motosiklet süren iskelet bir de ninja yıldızları atsa süper olurdu. Ateşlilerinden."

(Kitabı İngilizce okuduğum için çeviri bana aittir.)

Sydney'in Moroi ve dampirlerden ölümüne korkarken, Jill'e giderek ısınmasını hattâ Adrian'ı bile önemsemeye başlaması alıştıra alıştıra verilmişti. Kitap genel olarak güzeldi. Ama keşke sonu öyle olmasaydı! Neyse, hatırlayıp sinirlenmeyeceğim...

Kısacası benim gibi Adrian hayranıysanız çok çok seveceksiniz. Adrian'ı mini golf oyna(yamaz)rken, ismini Jet Steel olarak değiştirip ortalıkta dolaşırken, Sydney'le bol bol uğraşırken, Jill'e ağabeylik duyguları beslerken, iş bulmaya çalışırken ve resim çizerken göreceksiniz.

Adrian, umarım hak ettiğine kavuşur ve Sydney'le yakınlaşmaları kötü bitmez. Çünkü sanırım ikisini yakıştırdım.

En yakın zamanda ikinci kitap The Golden Lily'de görüşmek üzere!

10 puan

Şüphesiz bu yıl okuduğum en iyi kitaptı. Vampir kitapları artık sıkmaya başladı derken bu kitap çarptı gözüme. Başlamalımıyım diye düşündüm araştırdım baya. Konusunu da ilgi çekici bulduktan sonra dayanamadım okumaya başladım. İyi ki okumuşum dedim bitirdiğimde.

Vampir Akademisinden kesinlikle daha akıcı daha farklı. Özellikle Adrian'ın bu kitapta baskın olması iyi olmuş. Sanırım Richelle Mead Adrian'ın Vampir Akademisinden mutsuz ayrılmasına dayanamamış. Onun için daha farklı aşklar, heyecanlar, konular hazırlamış ve tabi ki aynı şey Sydney içinde öyle olmuş :) Konu bakımından da baya iyi. Sydney ve Adrian arasındaki konuşmalar çok komikti. İlerde neler olacağını merak ediyor insan. Kitap genel olarak çok iyiydi. Sıkıldığım bi yer olduğunu hatırlamıyorum bile. Okumak için tereddütte kalanlara -benim gibi- şiddetle tavsiye ediyorum.

9 puan

"Ah Adrian!" diyerek başlıyorum yorumuma.Ne kadar özlemişim şu Moroi'u.O ıstırap çekerken bende az çekmedim,adeta bütün olduk biz Adrian'ımla..
Vampir Akademisi'nin son kısmında bitirmişti beni Rose.Zaten tahmin ediyordum ama yerle bir etti Adrian'ımı.Tamam,sevmiyordu ama ümit vermeyecekti.Tabi bazı yerlerde kendine göre haklı ama hiç o konulara girmeyelim zira 6 kitaplık bir seri yorumuna başlayıp kafanızı şişiririm Hehehe

Kitabımız Sidney Sage'in ağzından ele alınmış.Doğruyu söylemek gerekirse hiç başlamak istemiyordum bu seriye.Sidney nedense pek ilgimi çekememişti ama iyi ki de okumaya başlamışım diyorum.Yeniden Richelle Mead'ın kalemini okumak çok zevkli.

Kitabın başları biraz monotondu doğruya doğru.Ama sonu çok aksiyon yüklüydü.Romantik denecek yerler pek azdı ama olsun.Hele Adrian'ın Sidney'nin gözlerinin rengine dikkat edecek şekilde bakışmaları felan çok güzeldi.Bu yüzden ikinci kitabı iple çekiyorum.Düşünün halimi.. :D

Kitabın konusundan bahsetmek gerekirse şöyle söyleyeyim; Moroi Sarayı'na bir suikast oluyor ve hedef tahttan Lisa'yı indirmek.Bunun için iki yol var:Lisa'yı öldürmek ya da Lisa'nın ailesinden geriye kalanları öldürmek.VA'yı okuyan bilir,kraliçe olmak için bir moroi'un en az bir aile bireyi yaşıyor olmak zorunda.Bu suikastta da Jill yani Lisa'nın kardeşi namlunun ucundaydı.Bu noktada sonra bu suilast olayına pek girmeyeceğim zira yanlışlıkla spoiler vermeyi istemem.Neyse,Jill doğal olarak bu olaydan sonra saraydan uzaklaştırılır ve Palm Springs denen çölün ortasında bir şehre yollanır.Tabi koruma da olmazsa olmaz.Bu yüzden yanına bir dampir(Eddie Castile), bir moroi (Adrian Ivashkov) ve bir de Simyacı yollanır.Bu simyacı ilk başta Zoe yani Sidney'in kardeşi diye belirlenmiş ama Sidney sırf kardeşinin güvenliği için bahaneler bulur ve kendi gider.Ama Zoe yanlış anlar,ablasına kızar falan filan.Görüyorsunuz Sidney'in durumu hiç iç açıcı değil.Bunun üstüne babasından küçüklükten beri baskı görmüştür ve kendi tabiriyle 'Dünyada en nefret ettiği kişi' olan Keith gelir ve aynı görevde olduğunu açıklar.Sidney daha yola çıkmadan anlar çok zor geçeceğini ve öyle de olur ki Keith bir uğraşmadandurmadı beni bile sinir etti Sinirden Ölüyorum. . Böyle de aksilikler devam ederrr gideeerr... Neyse okuyun da devamını öğrenin derim :)
Bu arada Sidney de gözüme girdi.Atlamışım güzelim kızcağazı. Hehehe Yakışıyolarda birbirlerine değil mi Adrian'la? Bir an önce yakınlaşmalarını diler,yorumumu kısa tutar ve bayramınızı kutlarım.:)

8 puan

Geçiş kitabı gibiydi karakterlere alışmamızı sağlamak için her şey uzun uzun anlatılmış gerçi neredeyse hepsini VA'dan tanıyoruz ama yinede iyi olmuş. Okurken azcık sıkıldım çok fazla olay olmadı sonlara doğru hareketlilik kazandı ama asıl olaylar ikinci kitaba bırakılmış sanırım. Adrian ve Sidney'i sevdim hatta Dimitri ve Rose'u sollayacak o potansiyeli gördüm diyebilirim :D Keith! bu çocuğa sinir oldum pis tek göz! balık baştan kokarmış sözü cuk diye oturdu üstüne. Ara ara Jill'in ergen tavırlarıda beni sıkmadı değil ama sonlara doğru gözüme girdi. Ve kitabın sonundaki o kişinin ya da kişilerin gelmesi benim direk 2.kitaba başlama sebebim oldu elli ki diğer kitapta hem güleceğiz hem de sinirleneceğiz :))

Peki Adrian'ın o 'narin elleriyle' temizlik yapmasına ne diyorsunuz :)

"Kokuyu alıyor musun?"
"Çam kokusu mu bu"
"Tam üstüne bastın. Çam kokulu temizleyici, temizlik yaptım yani!"
"Yerleri ve tezgahı sildim." şaşırmıştan çok afallamış gibi bakmış olmalıyım ki hemen ekledi "Dizlerimin üstüne bile çöktüm." :D

10 puan

Yaklaşık iki yıl önce okumaya çalıştığım; ama Vampir Akademisi Serisi'ni üst üste hunharca bitirdikten ve Rose'la birlikte bu dünyayı o kadar benimsedikten sonra o zamanlar Sydney'ye alışamayarak rafa kaldırdığım kitabı şimdi büyük bir memnuniyetle okumuş, hatta fangirllüğüne başlamış durumdayım.
Sydney'yi kasıntı bir tip mi bulmuştum? Evet, evet; ama şimdi onun o ciddi yanaklarını sıkmak istiyorum ^-^. Klasik her kitapta görebileceğiniz 18 yaşındaki bir kızdan çok çok farklı. Yaşasın 18 yaşında ama mantıklı kızlar klübü :)
Bir dampirin gözünden baktığımız o dünyaya şimdi bir simyacının gözünden bakıyoruz ve sorunlar sandığımız gibi Son Fedakarlık'ta bitmemiş bulunmakta. Ve yeni bir aşk filizlenmek üzere, cidden ben de Adrian'a üzülmüş olsam da o kadar kafaya takmamıştım ama; şimdi la di da hi hi hi hiiiğ
Yani şuna da bir bakın;
•Aiden
•Aaron
•Adrian
Bunların arasında sizce de bir ahenk yok mu? *-* :D
Richelle Mead'in kurgulama yönünün oldukça sağlam olduğunu düşünüyorum. Aslında J. L. Armentrout gibi bu kadının da daha bir sürü serisi var; ama Artemis, DEX gibi sömürmeyi becerememiş.
Her neyse, fantastik severler için kesinlikle önerilebilecek seriler - Hem Vampir Akademisi hem de Kanbağı. Belki biraz daha gençlere hitap ediyordur, orasını tam bilmiyorum, değişir. Ama benim gibi doğru zamanı tutturabilirseniz, siz de neden sevmeyesiniz? :)
Bol kanlı günler efenim 👹

geri ileri