Saplantılar üzerine mükemmel bir kitap,pek bilinmemesi de onu daha kıymetli yapıyor gözümde. Tam bir iç çözümleme.
anlatımı, kurgusu ve ikili ağızdan yazılmasıyla çok hoşuma giden bir kitap oldu. dört dörtlük bir kitap diyebilirim, beni rahatsız eden ve sıkan hiçbir bölümü olmadı.
Saplantılı bir kelebek koleksiyoncusunun saplantılı aşkını anlatır.Eser hem seven hem sevilen kişi tarafından anlatılır.Seven açısından okurken sevilene kızabilir,sevilen açısından okuyunca sevene kızabilirsiniz.Ancak esas olan üçüncü bölümdür.
Okurken bazen o mahzende bir köşede oturup, onların yaşadıklarını gizliden seyreden biri gibiydim. O kadar gerçekçi, ruha kadar işleyen bir kurgu var; Caliban'a duyduğum nefret ve Miranda'ya duyduğum acıma duygusunu derinlerde hissettirdi.
Müthiş bir psikolojik gerilim. Hikayenin her iki kahramanın tarafından da anlatılması romanı daha da çekici kılıyor.
Mükemmeldi keşke hiç bitmeseydi.Kitabın başlarında Miranda'nın yerinde olmayı çok istedim ama kitabın sonunu görünce vazgeçtim :)
Kitabın sonunu bilmeme rağmen bitirdiğimde dehşete düştüm..tarafsız olarak bakabileceğimiz romanın sonunu bizzat çaresizce yaşıyor gibi oluyorsunuz..yazar gerilimi çok iyi yaşatıyor.
İlginç bir kitaptı, anlatım tarzı, konusu. Okumaya kesinlikle değer, kolay kolay unutulmayacak farklı bir konu. Saplantılı bir adam, çaresiz bir kız. Beklediğimden daha iyiydi.
Shakespeare'in Fırtına'sına bol miktarda göndermenin bulunduğu, güçlü bir eser. Baş karakter, hikayenin ilerleyen bölümlerinde, Fırtına'daki Caliban olarak karşımızdadır; (tutsak ettiği Miranda ona 'Caliban' diye hitap eder). Shakespeare'in eğri büğrü bir cadı ve şeytanın tohumu olan Caliban'ı gibi ucube görünüşlüdür koleksiyoncumuz, fakat esasen saf ve deneyimsiz bir çocuktur. Miranda, bütün tahrik ediciliği ile karşısındadır, fakat baskın gelen cinsel arzu/aşk değildir- Shakespeare'in Caliban'ı da tam olarak budur zaten: 'erkekliğimin sesi' dediği bekaret kemerini kırma arzusu hep bakidir fakat asıl olan kendini kabul ettirme, takdir edilme çabasıdır. Miranda'dan beslenerek ruhundaki darmadağınıklığı toparlama isteğidir. Hikayenin sonu da bu bitmeyen 'açlık-beslenme' döngüsünü vurgular zira! Ve kelebek ... Kısa ömrün, saflığın, ürkekliğin ve en önemlisi dönüşümün simgesi olarak bir kez daha karşımızdadır.
Baştan söyleyeyim: Bir kitabı okurken yaşıyorsanız ve bununla birlikte sinirleriniz çok da sağlam değilse SAKIN okumayın! Kitap kendini okutmuyorum nitekim. Onunla nefes aldırıyor, onunla yemek yediriyor, onunla yaşatıyor.
'The Shining'i izleyenler bilir. Filmde vahşet olgusu ön planda değildir lakin sizi gerim gerim gerer. 'Vahşete ramak kala' fikrini size yaşatır. İşte bu kitap da o filmin bir yansıması gibi. Ya da o film bu kitabın, bilemedim...
Bir geri zekalının romanı. Sakın yanlış anlaşılmasın romanın başkarakteri gerçekten geri zekalı. Yaşayacak kadar akla sahip birinin, zekası ve kalbiyle hayatı yorumlayışı ve başka hayatları hiç edişi, insanın kalbini şu sıcakta daha bir terletiyor. Koleksiyoncuya bir gün piyango gibi bir şeyden para çıkar ve o parayla yaşanabilecek onca güzel şey varken, bu kıt gider bir sanat öğrencisi kızı kaçırır. Kendince aşıktır. Kızın kurduğu cümlelere verdiği tepkiler, o anlamayan halleri ve korkunç bencilliği insanı çıldırtıyor. Kız ne derse alır Fransız parfümü ister, 14 şişe parfüm getirir. Kız şoke olur, çünkü bu çok paradır. Ama neye yarar? Aradaki zeka, kültür ve zevk farklılıklarının uçurum olduğu bu psikolojik gerilim romanını gerçekten beğenerek okudum. Tabi o kelebekleri kanatlarından tutup, bir yöntemle ölmelerini izleyen koleksiyoncu ruh hastasını dan dun odunla dövmek istemedim değil. Kıza o kadar üzüldüm ki sanki gerçekmiş gibi onun hapis hayatını yaşadım. Kitabın sonu da ayrı bir darbe indirdi beynime.
Boyalar, renkler hep ilgimi çeker. Fonda bu kaçırılma olayı var ama sanatla ilgili güzel tespitler, bakış açıları, konuşmalar da var. Bu kitabı zekasızlığın bir insana neler yaptırabileceğini görmek, gerilmek, biraz da sanatla ilgilenmek isteyenlere tavsiye ederim.
Gerci kitabin kahramani bir kelebek koleksiyoncusu ama, ben ona duydugum antipatiklikten dolayi (ki bu Fowles"in yazma gucunden kaynaklaniyor), kelebek resimleri koyamadim fotografima..
Kitap, bir kelebek koleksiyoncusu ile asik olup kacirdigi kizi bir zindana kapatmasini anlatiyor. Once kaciran, sonra kacirilanin agzindan okuyoruz...Hep bir Stockholm Sendromu yasanacak mi diye bekledim, ki bu bence cok klise olurdu:) Ozellikle ikinci yarisi ile beni daha da icine alan bu kitabi okumanizi tavsiye ederim. Gerilimin de yer yer oldugu hikayede, aslinda 2 farkli tarafda yer alan, kadin ve erkegin, hissettigi acizlik, yalnizlik ve caresizlik okunmaya deger