Beni Leyla karakteri çok etkilemişti. Hep büyüklerimiz "sizde yaşlanacaksınız" derler ara ara. Evet yaşlandığımda Leyla gibi olmayı isterim ben. İnsanlara hoşgörü ile yaklaşmayı, aşina olmadığı bir yere bile alışabilmeyi, sevgi ve kibarlıkla çevresindeki insanları mutlu etmeyi ve bunu yapabilen bir yaşlı olmayı gösterdi bana. Kitapta beni etkileyen en önemli unsur bu durumdu. Leyla'nın o naif ve anlayışlı hali sayesinde bu üç insan aile gibi sıcacık bir dostluğa kavuştular.
Bir insan hem sanatçı hem yazar hem politikacı vasıflarını nasıl bu kadar iyi icra edebiliyor anlayamıyorum yıllarca dilimden düşmeyen türkülerinin yanına elimden düşmeyen kitaplarınında eklendiği güzide Zülfü Livaneli'nin kaleminden düşen Leyla'nın evi insanlık dersi niteliğinde insanlık tarihini anlatan İstanbul'un işgal yıllarından günümüz Türkiye'sine kadar uzanan acıların dramların yalnızlıkların cümle içinde yüreğe dokunarak anlatıldığı Leyla'nın evinin Leyla'ya kaldığı her ölümün yeni bir hayat yeşerttiği bir çırpıda okuyup bitirdiğim roman
Livaneli şaşırtmadı. Yine çok güzel,akıcı,duygu yüklü bir roman yazmış. Başlamamla bitirmem bir oldu. Çok beğendim.
F-İ-Y-A-S-K-O
SON ADA livaneli ile tanışma kitabım oldu... okuyalı yıllar oldu, tadı hala damağımdadır. bende hoş bir anı bırakmıştır... Livaneli'nin orhan pamuk'tan daha iyi bir yazar olduğunu göstermiştir... şimdi bazıları bana kızacak, ama gerçek bu...
livaneli'deki hikayecilik ve anlatım orhan pamuk'ta yok... masumiyet müzesi zaman kaybı gibi kalıyordu son ada'nın yanında...
SERENAD tek anlamıyla muhteşemdi... aşkı, savaşı,hüznü,ayrılığı iliklerime kadar hissettim.. kitap nasıl bitti anlamadım... su gibi aktı gitti...
KARDEŞİMİN HİKAYESİ bu kitap için fuar'da nasıl heyecanla beklediğimi hatırlıyorum... konusu beni heyacanladırmıştı.. ama sonrası...
f-i-y-a-s-k-o...
LEYLA'NIN EVİ boşa zaman kaybı... zamanı bol olanların ve ağır kitaplardan sıkılanların okuyabileceği bir kitap ne yazık ki...
Seçici okurların okuyabileceği bir kitap değil.. verdiği mesajlar güzel... bunun dışında özelliği yok... vasatın altında ne yazık ki... keşke livaneli bunu roman olarak yayımlamayıp, direkt film yapsaydı o zaman çok güzel olurdu...
son kitabını okuma fırsatını bulamadım henüz...
Hikayesi pek inandırıcı değildi. Olan olaylara yazar da pek inanmamış sanki. Livaneli'nin en iyi kitabı değil. Bana göre sıralamada 5. olur en fazla. Ama kolay okunur olduğunu söyleyebilirim. Bir de içinde toplum eleştirisi konusunda güzel noktalar vardı.
Bosnalı Yalısı'nın mirasçısı Leyla Hanım'ın yalının yeni sahibi Ömer Cevheroğlu ve karısı Necla tarafından çıkarılmasıyla başlar.
Kitap bir İstanbul romanıdır. Kitabın en büyük özelliği ise birbirini tanımayan ve tamamen birbirinden bağımsız karakterdeki üç kişinin hayatının birleşmesi ya da kesişmesidir.
Livaneli bu üç kişinin hayatını en ince ayrıntısıyla sentezleyerek okuyucusuna sunmuştur.
İmparatorluktan Cumhuriyete geçişin sancılı dönemini yaşamış insanların gözünden bir İstanbul hikayesi. Birbirinden olabildiğine farklı insanların kesişen yolları. Paşa torunu nadide bir İstanbul Hanımefendisi…
Romanın çok akıcı bir dili var. Tarihi bilgiler gündelik olayların ilerleyişi arasına ilgi çekici şekilde serpiştirilmiş. Temel karakter Leyla ve hayatını etkileyen/değiştiren ve hatta geliştiren Ali Yekta Bey, Yusuf ve Roxy/Rukiye adeta Türkiye’nin çeşitli tarihi dönemlerini temsil ediyorlar. Ve hepsinin ötesinde başrolde renkten renge giren sularıyla, zarif yalılarıyla Boğaziçi… Çok etkileyici değil belki ama sıcak, yer yer eğlenceli bir o kadar da buruk bir hikaye.
Son çıkan yapıtlarını ilk önce okuduğum icinmidir bilmem,bu kitabı bana çok basit geldi.hani bı söz vardır "mücadeleyi dostluk kazandı"bu söz aslında hicte gerçeği yansıtmaz hep havada kalan bir kibarlık ürünüdür.bence bu romanda da dostluk kazanmış.
Olumlu bir şey;
İstanbul’un ne kocaman bir tarih barındırdığını bir kez daha gördüm ve gülümsedim. Basit ve anlaşılır olmasının yanında vermek istediği mesajlar düşündürücü ve “evet ben de katılıyorum” dedirten cinsten. Ana tema aidiyetsizlik..
Leyla’nın evi, bir romandan çok bir İstanbul manzarası..
Aynı zaman diliminde aynı şehirde soluk alan insanların, şehrin öncesi ve şimdisi arasındaki uçurumunu işlemiş Zülfü Livaneli. Aynı kentte farklı tarihler, karakterler arasındaki büyük uçurumlar..
Birbiriyle karşılaşan bu insanların birbirlerinden etkilenmesi olası elbet ancak bu etkileşimden sonra bir anda değişen renkler, karakterler tat vermedi bana. Değişimin ara katmanları yok. Kötüden bir anda iyiye, iyiden bir anda kötüye, nefretten bir anda sevgiye geçişler..
Hikayelerin içerisindeki duygular derin değil...Bu denli büyük sevgi ve bu denli büyük hırs, nefret aktarılırken fazla basit anlatım sergilenmiş.Bir psikoloji kitabı olmadığını düşünerek edebi açıdan yaklaştığımda edebi de bulmadım. Bir özet kitap niteliğinde buldum. İşlenen konulara bakıldığında oldukça derin psikolojik analizler yer alabilirdi ancak bu denli bilgiyi 280 sayfaya sığdırmaya çalıştığından olsa gerek anlatım biraz yavan kalmış. Ya bir roman olmalıydı ya da daha derine inmeliydi..
Eşimle başka bir kitabı üzerine konuşurken çok üzerinde durmadığım ancak sonradan dikkat ettiğimde hemfikir olduğum şeyi söylemeliyim. Biriktirdiği , bildiği her şeyi kitaba serpiştirmeye çalıştığı için eksik ve itici buldum birçok şeyi. Sanırım bildikçe, bildiklerini paylaşmak arzusu da aynı oranda artıyor... Bunun için denemeler ve küçük hikayeler yazabilir Livaneli..
Kültürümüzün bir özeti olmuş bence.
Bakış açısı, sosyalpsikolojik vakalar harika sunulmuş.
Kitap sade dili ile de her okuyucuya hitap edebilecek nitelikte