Latin Amerika'nın ateşli doğasını yaşatırken sizi tutuşturup, savrulan küllerin tekrar bir yaşam enerjisiyle toz bulutu halinde size düşünce ve sorumluluk halinde geri dönmesi, Mayta'nın Öyküsü ile mümkün kılınıyor. Mario Vargas Llosa'nın oluşturduğu sade ve dünyada tek başına olan pasif insanın psikolojik ama dokunaklı yansıması, sözcüklerin çınlamalarıyla yerini buluyor.
Bir gazeteci, yıllar önce adı bazı olaylara karışmış, Mayta adındaki radikal bir devrimcinin hayat hikayesini ortaya çıkartmayı istiyor. Mayta'nın eş, akraba ve dostlarından duyduğu hikayelerin senteziyle (böylece kendisi yeni bir kurgu yaratacak) bir kitaba dönüştürmek istemesi bizi, Mayta'nın öyküsündeki iç içe geçmiş trajedileri ve örgütsel ilişkilerin yaşadığı çelişkili dinamiklerin sancılarıyla baş başa bırakıyor. Hikayeyi bize anlatan gazeteci, farklı kişilerden yer yer çelişkili ifadeler alsa da kendi kafasında oluşturduğu Mayta'nın ifadesine göre de bir konum belirliyor, yazacağı hikaye ekseninde. Buradan da şunu anlıyoruz ki tarihçi ve araştırmacı olmanın zorlayıcı olması bir yana, karmaşık ve kişiselliğin ön planda olması zihinde oluşan çeşitli sorularla bizi baş başa bırakıyor. Sevgili gazetecimizin Mayta hakkında duyduklarıyla eş zamanlı olarak bir flasbeck misali Mayta'nın yaşadığı olaylara gidiyoruz.
Mayta'ya gelirsek, Mayta saf bir idealist. Kişisel hesaplardan ziyade her şeyin, herkesin önündeki birincil önceliği devrim. Mesela inançlı birinin hayattaki önceliğinin cennet olması nedeniyle bunu sakıncalı buluyor zira devrim her şeyin önünde ve kişinin özünde olmalı. Yaşadığı hayat boyunca ideolojinin sürüklemesiyle beraber çeşitli örgüt ve grupların içerisinde yer alıyor. Bir köyde görev yapan bir teğmenle dostluk kurduktan sonra hayatının en ateşli kararını veriyor ve buna ilgisiz yaklaşan kendi örgütünü, örgütçülüğü sorguluyor. Bunca zamandır nerede yanlış yaptıklarını idrak ettiğinde örgüt içerisinden herhangi bir dostu olmaksızın tek başına köyde devrim yapmaya gidiyorlar. Kitapta özellikle kışlanın işgal ediliş bölümü var ki gülsem mi ağlasam mı kararsızlığını yaşadım ve daha çok güldüm.
Netice itibarıyla Mayta'nın Öyküsü şahane bir kitap, fakat ikinci kez okuduğum Mario Vargas Llosa'nın baş karakterini yine eşcinsel olarak okuyucuya sunması bende yazara karşı itici bir unsur yaratmış oldu. Oldu da yine de yazdığının hakkını vermek lazım. Son olarak kitapta örgütlere yönelik eleştirilerin son derece yerinde olduğu da belirtilmeli, zira ideoloji ekseninde bölünen örgütlerin daha sonra kendi iç hesaplaşmaları nedeniyle farklı farklı dallara tekrar bölünerek, onlarca ayrı koldan siyaset gütmesinin sağlıksız biçimini yaşıyor Mayta ve onun yaşadıklarını gören bizler de bu yaşama seyirci kalıyoruz.
Llosa bu güzel kitabında Mayta adlı iTroçki'ci olan devrimci eşcinsel Güney Amerika'lı yerlinin Peru'da yaşadıkları yer yer hüzünlü yaşam öyküsü Fransa'da yaşayan bir arkadaşı tarafından roman yapılması üzerine kurulu. Ben çok beğendim.