Uyurkulak, Menteş'le iddiaya girip "ben de senin üslubuna benzer bir kitap yazabilirim" demiş gibi bir roman yazmış. Zekiceliğine zerre lafım yok, hatta son bölümü çok beğendim, ama okurken arada bir kendime "bir tol vardı, bir tol yine var" diye hatırlattığımı da inkâr edemem. İlk fırsatta Tol'u yeniden okumalıyım.
Silik bir "e" harfine sıkışanların, yazarın da ifade ettiği gibi erkekliğin çarmıhına gerilenlerin öyküsü.
Öncelikle yazarı bilmeden okunsa kesin Uyurkulak bu dedirtecek kadar dilini ve tarzını oturtmuş bir eser. Murat Menteş tarzına yakın bulanlar olmuş ki serde filintalık var ne de olsa. Fakat sertliğiyle net bir şekilde ayrılıyor. Fazlasıyla sokaktan, ziyadesiyle defolu karakterleri ve girdap kurgusuyla içine çeke çeke götürüyor kitap. Bilip de bilmezden duyup da duymazdan geldiğimiz ne varsa bu kitapta da o var. Karakterlerin manidar isimlerinden duvara asılan posterlere distopik olduğu kadar hani biraz da paralel evren tadında buram buram Türkiye bir tarihten, birinci defterin şimdiki zamanından "koyuyorum" bölümüyle hislere tercüman, kafa kurcalayan bir roman. Kabul, okuru silkeleyecek kadar iz bırakmıyor ama birden fazla yerde durup düşündürecek kadar da meselesi var.
Okuduğum ilk Murat Uyurkulak kitabı oldu ve bu nedenle yazar ve kitap hakkında hiçbir fikrim olmadan okudum. Murat Menteş i andırdığına kesinlikle katılıyorum ama Murat Menteş'ten daha keskin, daha argo laflar vardı ve daha karmaşık bir kurguya sahipti. Bir de bana çok dağınık geldi bölümlerde anlatılanlar o nedenle zaman zaman odaklanma sorunu yaşadım. Yine de bu tarzı sevdiğim için keyif aldım okurken.