Otomasyon ve makineleşmenin 3. Dünya Savaşı esnasında sıradan emekçi insanı gereksizleştireceği, gücün ve iktidarın makineleri tasarlayıp kontrol eden bir avuç IQ'su yüksek elit tabakanın elinde toplanacağı, sıradan insan için hayatın anlam yitimine uğrayacağı öngörüsü eşliğinde, sağlam bir roman örgüsü... sıkı edebi pasajlarla süslü bir kara ütopya.
Kurt Vonnegut, başka bir yerde ana kurguyu Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sından esinlenerek oluşturduğunu, aslında onun da Yevgeny Zamyatin'in Biz isimli eserinden esinlendiğini belirtmiş.
Otomatik Piyano Kurt Vonnegut'ın ilk romanı olmasına rağmen son derece başarılı. 1952 yılında, henüz 30 yaşındayken yazdığı bu romanda Vonnegut ne kadar iyi bir yazar olduğunu fazlasıyla kanıtlıyor.
Kurgusu, dili ve ana karakterleriyle çarpıcı bir roman.
Vonnegut, bilim kurgunun geleneksel kaygılarından oldukça uzak bir yazar. Otomatik Portakal da bilinmeyen bir gelecekte yaşanan olayları anlatmasına rağmen, sanki 1950'lerin Amerikasını anlatır gibi. Romanda tartışma konusu olan "ileri teknoloji" hiç de ileri değil. Pek çok makine elektronik olmaktan ziyade mekanik. Olayların geçtiği Amerika ise geleceğin değil, 1950'lerin Amerikası. Bu anlamda Vonnegut sanki bilim kurguyu, yaşadığı çağa yönelik bir eleştiri yapmak için sadece bir araç olarak kullanıyor gibi. (Nitekim daha sonraki romanlarında, her zaman küçük bir doz olarak bilim kurgusal unsurlar kullansa da, bilim kurgudan gitgide uzaklaştı.)
Otomatik Portakal pek çok ilginç fikirle dolu, güzel bir roman.