Kitap Notları'nda yazdım: http://kitapnot.blogspot.com/2013/01/sehir-ve-sehir-china-mieville.html
Kral Fare daha güzeldi ama bu kitapta okunmaz değildi:))Farklı bir kurgusu var hiç düşünmediğin birşeyler çıkabiliyor.Yazarın kitapları muhteşem okunur:))
Beszel Ağır suçlar biriminden dedektif Borlu, bir cinayet vakasını soruşturma görevi alır. Ancak vaka tahmin ettiğinden çok daha büyüktür. Zanlıları araştırmak için kendi şehrinden ayrılıp Komşu şehre gitmesi, oranın güvenlik birimleriyle de çalışması da gerekecektir. Ul Qoma'da da zanlıları kovalayacak her iki şehri birden tehdit eden milliyetçiler, birleşmeciler, dış güç odakları da soruşturmasını zorlaştıracaktır. İhlale sebep olmadan davasını kapatması pek mümkün görünmemektedir...
Yazar, Budapeşte, Batı ve Doğu Berlin, Kudüs gibi bir şehir kurgulamış. Birbirine düşman olan iki şehir aynı coğrafyada üst üste binmiş. Çatışma olmadan aynı yerde yaşamak adına bu iki toplum birbirlerini görmezden gelmeyi tercih ediyor. Aynı sokakları aynı binayı ve trafiği kullanmalarına rağmen farklı şehir ve ülkelere bağlılar. Vize ve yeniden görmezden gelme eğitimi alınmadan yan koşuyu ziyaret etmek mümkün değil çünkü farklı ülkenin toprağı. Bitmeyen bir ön yargı ile kuşatılan iki toplumda sert sosyal kontrol mekanizmaları ve seçici kayıtsızlıkla birbirlerine yabancılaşmışlar. Absürd sayılabilecek bir konsept son derece güçlü bir yabancılaşma ve kayıtsızlık eleştirisi olarak, ön yargı ve ötekileştirme karşıtı bir metin olarak kurgulanmış. Bürokrasi ve milliyetçilik altında ezilen insani değerlerden de bahsetmekten geri durulmamış.Hikaye geçtiği şehir ve kronolojik sıraya göre bölümlere ayrılmış.
Bu şehirler arasında 2 tarafa da ait olmayan ve aynı zamanda 2 tarafında sahip olduğu bölgeler var. Sınır güvenliği "İhlal" tarafından sağlanıyor. İhlal, sınır güvenliği görevi yapan gizemli bir organizasyon. Her iki tarafa da rahatça girip çıkan dokunulmaz ve yasalar üstü bir kurum. Görüldüğü üzere 2 toplumda sürekli gözetim ve kuşatma altında. Orwell esinlenmeleri, K. Dick'in paranoyak atmosferi ustaca melezlenmiş bu eserde. Eser tek seferde fantezi ve bilim kurgu dalında 3 saygın ödül sahibi, ve yazar kaleminin hakkıyla almış. Açıkçası kurgudaki oyun ve ikna kabiliyetini Ursula K. Le Guin'e benzettim biraz.
Kitabı bitirmem biraz zaman aldı. O da zamansızlığımdan. Ama böylesi bir kitabı zaten kısa sürede bitirmediğime çok memnunum. Bilimkurgu ve polisiyenin bu kadar iyi harmanlandığı, disütopik bir şehirde geçen hikaye, her şeyiyle çok etkileyici.
Zaten aldığı ödüller de kalitesinin nişanesi. Kesinlikle okunması gereken, müthiş bir roman.
Ben, o Hugo, Clark vb. gibi ödüllerin yalnızca blimkurgulara verildiğini sanıyordum. Yanıldım galiba, çünkü bu kitap bir bilimkurgu değil bence. Bilimin, teknolojinin zerresi yok. Kurgu zaten her romanda var. Öyleyse ne? Ütopik kurgu? Tabii sosyal bilim kurgusu olabilir, böyle bir sınıflama varsa. Ben bu kitaba özgü bir tanım getireyim: Şehir-kurgu.
Yazar iç içe geçmiş iki şehri çok güzel kurgulamış, öbür şehiri görmemeyi, görmezden gelmeyi, yokmuş gibi yaşamayı, böyle yaparak yaşamanın gereklerini, zorluklarını ve ihlallerini anlatmış. İki ayrı ülke haline gelince olan ilişkileri tanımlamış. Bunlar çok özgün ve kanımca iyi de olmuş. Cendereye sıkışmış gibi yaşama hissi uyandırıyor.
İyi bir polisiye mi? Evet, sanırım.
Sürükleyici mi? Fena değil, sıklıkla akıcı, merak ettirici. Bazen art arda yazılmış diyaloglarda hangi sözü kimin söylediği karışıyor, duraklayıp bulmak gerekiyor, çünkü o cümle o anki konuşulanla alakasızmış gibi duruyor, ne dendiğini anlamaya çalışmak lazım. Kahramanının fikir yürütmelerini de her zaman yakalayamadım. Çeviri tadını kaçırmış olabilir mi acaba?
Sonuç: Dört tane bililm kurgu ödülü alacak kadar ne var anlamadım, hem de bilim kurgu olmadığı halde. Biri bana anlatsın.
Şehir ve Şehir, tuhaf kurgu denen türün oldukça başarılı bir temsilcisi; çünkü kitabı tam olarak hiçbir türe sokamıyorsunuz. Ama yanlış anlaşılmasın, bu kesinlikle kötü bir şey değil. Tam tersine heyecan verici...
Mieville, iç içe geçmiş iki şehir olgusunu gerçekten de çok başarılı bir şekilde işlemiş romanında. Yan yana yürüseler de birbirlerini görmemeyi "öğrenen," birbirlerinden kaçınan iki halk fikrini çok sevdim. Şehirlerin birbirinden farklı olması, arada yazarın sosyalist damarına da denk gelmemiz sevdiğim bir başka güzel ayrıntıydı. Ama favorim kesinlikle İhlal fikriydi. Kitap boyunca en çok merak ettiğim, hakkında daha çok şey öğrenmek istediğim, sonunda da bir nebze de olsa buna kavuştuğum İhlal, şüphesiz son zamanlarda okuduğum en çarpıcı kurgu öğelerinden biriydi.
Eleştirimse cümle yapılarına, kurgunun sona bağlanış şekline ve biraz da editörsel kısıma. Mieville bu kitabında daha kısa ve kesik cümleler kurmuş. Türkçeye çevrildiğindeyse bu cümleler iyice kısalmış. Atıyorum, "I went to my house," cümlesi bizde direk olarak iki kelimelik, "Evime gittim," cümlesine dönüşüyor. Bu da kitabın telgraf havasına bürünmesine neden olmuş biraz. Bir de karakterler hiçbir cümlelerini tamamlamıyorlar. Çoğu 3 nokta ile bitiyor, aksi gibi sık sık soruya soruyla karşılık veriyorlar. Ama bir yerden sonra tıpkı şehirliler gibi bunu "görmemeye" başlıyorsunuz, çünkü konu feci ilgi çekici. Kurgunun da son 30-35 sayfada pat diye çözülmesi, okuyucuya hiç ipucu verilmemesi ve hep muallakta bırakılmak beni biraz üzdü açıkçası.
Bir de çok fazla olamasa da tırnak işareti hataları mevcuttu ki zaten kısa olan diyalogları iyice anlaşılmaz hale getirmişler maalesef. Neyse ki bu durum 2 elin parmaklarını geçmiyor.
Her şeye rağmen gayet güzel bir kitaptı Şehir ve Şehir. Sırf iç içe şehirler, görmeme ve İhlal kavramları için bile okunmayı hakkediyor.