Sıdıka gerçekten çok eğlenceli bir kitap,ortaokul yıllarında okumuştum.Bu kitabı sevdiyseniz yine Atilla Atalay'ın Civciv Kutusu'nu da okumanızı tavsiye ederim.Dizideki konuşmaların daha açık saçıkları mevcut iki kitapta da ama nedense insanı rahatsız etmiyor..
İlkokul yıllarımdaki idolümdür Sıdıka benim... Sabahları tekrarının verildiği zamanlar televizyon başında hipnotize olmuşcasına izler, tüm dış uyaranlara kapatırdım kendimi.
O yıllardan beri, hala hayalini kurarım; biri kapıyı çalıyor, posta gelmiş. İçinde Sıdıka'nın tüm bölümleri olan DVDler... Ah, ahhh... Çünkü ne kadar arasam da 1-2 bölüm ve birkaç video dışında bulamadım Sıdıka'nın 97 yılı bölümlerini.. Sıdıka ilk söylediği kelime "viyadük" olacak kadar enteresan, inanılmaz bir zeka ve potansiyel saklayan bir kız. Ama okuması engellenmiş, çılgın annesi, doğu sporlarıyla kafayı bozmuş yarım akıllı ağabeyi, içkici+baskıcı babası ve ev dolusu evcil hayvanla aynı eve kapanmış kalmıştır. Ailesi onu tam bir ev kızı olarak yetiştirmeyi, hayattan izole etmeyi görev saymışlardı kendilerine... Hayırlı bir kısmetle baş göz etmek gerekliydi onu, Sıdıka'nın neyin hayalini kurduğu pek de önemli değildi.
İşte tüm bu harcanmasına inat Sıdıka hafif çatlaklığa vurup işi, yine de tüm entellektüelliğiyle konuşurdu. İzlerken de okurken de hep kara mizah olarak gördüm ben Sıdıka'yı... Çok da sevdim... Hatta günlük tutmaya bile ondan özenip başladım, hala da karalama da olsa devam ederim... :) Bu kitap aslında 3 ayrı bölümden oluşuyordu. İlk kısım benim kitabı okuma amacımı da içeren Sıdıka'ydı tabi ki. Yine onla güldüm, yine üzüldüm... Sıdıka çok sevgi dolu bir kız bence... Her şeye rağmen hayata olumlu bakabilen, elindekileri kabullenmiş ve onlarla olumlu bir şeyler yapmaya, bir şeyler üzerinde etkili olmaya çalışan biri... Küçükken hep kendimi onunla özdeşleştirmeye çalışır, bundan zevk alırdım...
Diğer bölümde ise yazar geçmişinde kalan bir kadını anlatıyordu, onu küçük küçük öpücüklerle öptüğü için öpücük balığı sıfatı kullandığı ama kıymetini bilemediği kadını. Sıdıka'dan sonra bu kısım biraz insanın içine oturuyor tabi...
Fabrıga ise yazarın dedesinin hikayesi. Çelik-demir Fabrıgası!nın dedesi ve ailesine etkileri. Bir şehre Fabrıga geldiğinde toplumdaki tepkiler. Bu kısım da kara mizah denecek türdendi. Bazen köylülerin şaşkınlıklarına gülseniz de bazen de anlatılanlar üzüyor. Özellikle sonu oldukça dokunaklıydı.
Genel olarak beğendiğim bir eserdi. http://benherneysemo.blogspot.com/2012/12/sdka-atilla-atalay.html
Sıdıka
Kımıldanır mahallemin daralan ruhu
Basma perdelerimde gün batarken
Atıp saatler süren uykusunu
Odama uzanır akasyam pencereden
Kırmızı uzak damlarda bir serinleme
Uyanır gündüz uykusundan evler
Kapılarda işleri ellerinde
Kadınlar giyinip kocalarını bekler
İyi insanların ruhudur yakınlaşır
Takunya sesleri gelir evlerden
Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden/Orhan veli
Sıdıka bana hep Orhan Veli´nin Mahallemdeki Akşamlar için şiirini hatırlatır. Yalnızca bu dem rahat bir dünya taşır/bin mihnet kafasında yorgun beden. Sıdıka böyle biriydi aslında. Penceresinden dünyaya bakan hayaller kuran duyarlı kız. Dünyaya, sanata, hayata sessiz kalamayan. Eskiden her mahallede vardı. Okutulmayan ama kendini geliştirmiş bir kız çocuğu. Sanki kendisine biçilen hayata karşı bir cevaptır
Sıdıkayı ve ailesini o kadar özlemişim ki,diziyi çok severek izlemiştim yayınlandığı zaman,şimdiyse Sıdıka'yı okumak,Saka ailesinin yaşantısına 1 saat bile olsa tekrar dahil olmak çok güzeldi.
Kitapta Sıdıka haricinde yer alan diğer öyküleride çok beğendim.Özellikle Fabrıga... Sıdıka gibi bir karakterle bu kadar güldürdükten sonra,fabrıga ile ağlatmak anca usta işi birinin başarısıdır.